Almanya’da 1 Mayıs: Kutlanan ne, işçinin yalnızlığı mı?

Almanya’da 1 Mayıs: Kutlanan ne, işçinin yalnızlığı mı?
Yayınlama: 01.05.2025
Düzenleme: 01.05.2025 15:27
11
A+
A-

Almanya’da savaş ekonomisi artık istisna değil, düzenin ta kendisi. 6 Mayıs’ta göreve gelmesi beklenen Almanya Sosyal Demokrat Parti (SPD) Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) partilerinden oluşan büyük koalisyon, sermayenin direktiflerini hükümet programına çevirmiş durumda. Sosyal devlet birer birer sökülüyor, işçi hakları hedef tahtasında. Uzayan iş saatleri, düşen ücretler, çöken kamu hizmetleri… ve tüm bu yıkım karşısında emekçilere yalnızca susmaları dayatılıyor.

YÜZYILLIK KAZANIMLARIN TASFİYESİ

Sekiz saatlik iş günü, Almanya işçi sınıfının tarihsel kazanımıydı. Şimdi bu hak, sermaye lehine “esneklik” bahanesiyle ortadan kaldırılmak isteniyor. Yeni yasa tasarısıyla haftalık çalışma süresi 60 saate kadar çıkarılabilecek. Bu, yalnızca bir emek rejimi değişikliği değil; sınıfsal bir saldırı olarak karşımıza çıkıyor. Emekçinin yaşamı, patronun kâr hanesine tahvil ediliyor.

TANK ÜRETİYORLAR, EMEKÇİYİ TÜKETİYORLAR

Almanya’nın önceliği artık açık: Silah, savaş ve sermaye. Volkswagen’den Rheinmetall’e, Krauss-Maffei’den MTU’ya kadar dev holdingler savaş endüstrisinin taşıyıcı kolonlarına dönüştürülüyor. Tank üretimi artarken, hastaneler kapanıyor; savaş bütçesi büyürken, barınma krizine “kaynak yok” deniyor. Bu bir tercih değil, sınıfsal bir düzen kurma iradesi ve barış isteyenler değil, militarist çıkarlar kazanıyor.

TÜRKİYE’DE BELEDİYE BAŞKANINA, ALMANYA’DA İŞÇİYE DARBE

Türkiye’de halkın seçtiği belediye başkanları, siyasetçiler yargı sopasıyla tehdit edilirken; Almanya’da işçilerin kazanımları, “koalisyon uzlaşısı”yla bir gecede gasp ediliyor. Her iki ülkede de ortak olan şey şu: Halkın iradesine ve emeğine sistematik bir düşmanlık. Ekrem İmamoğlu’na ve diğer siyasi tutsaklara yönelik tehditler nasıl demokrasiye darbe ise, Almanya’da iş yasalarının budanması da aynı derecede açık bir sınıf saldırısıdır. Biri otoriterleşme, diğeri neoliberal sömürü adı altında, aynı düzenin farklı yüzleri.

EMEKÇİLER SUSTUKÇA SAVAŞ BÜYÜYOR

Toplumsal sessizlik bir tercih değil, örgütlü bir dayatmadır. Medya korkuyu pompalarken, sendikalar uzlaşının borazanı oluyor. Emekçiye güvenlik yalanlarıyla otorite dayatılıyor. Ama asıl güvenlik, evinde ekmek, işinde güvencedir. Asıl tehdit, içerideki yoksullaşma, dışarıdaki savaş politikasıdır. Direnmeyen her toplum, teslim olur. Bugün susmak, yarını kaybetmektir.

1 MAYIS ALANLARI: SUSKUNLAR MEYDANI

1 Mayıs bir kez daha sistem içi vitrine çevrildi. Alman Sendikalar Birliği DGB’nin çağrısıyla sokaklar doldurulsa da meydanlarda işçinin çığlığı değil, egemenlerin şovu var. Ekmek arası sosis, çocuklara palyaço, sahnede “barış” şarkıları… ama savaşın adını anmadan, 1 Mayıs’ta barış yalnızca bir dekor olarak karşımıza çıktı. DGB, savaşa bütçe ayıran hükümeti değil, onu eleştiren işçileri susturmayı seçti.

DGB: NATO’NUN SENDİKASI MI?

Başlıktaki bu haklı soruyu Alman yazar ve serbest gazeteci Rainer Balcerowiak, eleştirel haber analiz portalı NachDenkSeiten sayfalarında yöneltiyor ve özetle Alman ana akım medyasında görmekte güçlük çekebileceğiniz şu kara tabloya dikkat çekiyor: Almanya milyarlarca avroyu Ukrayna savaşına akıtırken, DGB’nin 1 Mayıs bildirilerinde tek satır savaş geçmiyor. Silahlanmaya, emperyalist yayılmacılığa karşı tek kelime yok. Çünkü DGB artık işçilerin değil, sistemin sendikasıdır. Üst yönetimi SPD kadrolarından oluşuyor; üyeleri ise SPD’yi terk ediyor. Sendika değil, bürokratik bir uzlaşma aygıtı. Tarafsız değil, taraflı: Sermayenin yanında.

İŞÇİYİ TANK FABRİKASINA SÜRÜKLÜYORLAR

Diğer taraftan Metal İşçileri Sendikası (IG Metall), savaş sanayisine “yeşil dönüşüm” diyerek sahip çıkıyor. Waggon fabrikaları tank üretim merkezine çevriliyor, sendika bunu “istihdamı korumak” diye pazarlıyor. Savaşın ekmeğine değil, silahına omuz veriliyor. Emekçiye yaşanacak bir dünya değil, öldürecek bir makine öneriliyor.

BU 1 MAYIS, DİRENİŞ DEĞİL İTAAT GÜNÜ

Sınıf mücadelesi, kültürel programlarla maskeleniyor. DGB, krizin kaynağını gizleyerek sefaletle barış çağrısı yapıyor. Bu bir direniş değil; bir boyun eğiştir. 1 Mayıs, emeğin değil egemenlerin günü haline getirilmek isteniyor. Ama unutmuyoruz: 8 saatlik iş günü sokakta kazanıldı. Barış, direnenlerin hakkı, adalet, hesap sormayı bilenlerindir.

Almanya’da da Türkiye’de de ezilenler, aynı düzenin farklı coğrafyalardaki versiyonlarıyla karşı karşıya. Ortak talepler var: Yaşanabilir ücret, savaşsız bir dünya, hakların korunması. Bu artık bir ücret pazarlığı değil, bir hayatta kalma mücadelesi.

1 Mayıs 2025’i tarihe not düşüyoruz: Egemenler konuştu, sendikalar sustu.

IŞIN ERTÜRK – STUTTGART

FOTO:  Jon Tyson /  Unsplash