Prof. Dr. Stefano Montanari’den dudak uçuklatan açıklamalar: “Aşılar işe yaramıyor!”

Prof. Dr. Stefano Montanari’den dudak uçuklatan açıklamalar: “Aşılar işe yaramıyor!”
Yayınlama: 30.06.2022
203
A+
A-

Nanopatoloji uzmanı İtalyan bilim insanları Stefano Montanari ve eşi Antonietta Gatti, koronavirüs salgınının yaşandığı bu iki yıllık süre içinde her fırsatta, bilimsel araştırmalar çerçevesinde, Covid-19 aşıları ile ilgili halkları aydınlatmaya çalıştılar. Çevrede bulunan ince tozların da hastalanmamızda en az virüsler kadar etkili olduğunu ortaya çıkardılar.

Birgül Göker Perdisa, Yeni Posta için dünya çapındaki bu iki bilim insanıyla Modena’daki laboratuvarlarında söyleşti. Söyleşinin, Prof. Dr. Montanari ile yapılan ikinci bölümünü yayımlıyoruz.

SUÇİÇEĞİ AŞISI ZONA HASTASI YAPIYOR

– Profesör Montanari, aşılar yıllardır hayat kurtarıcı sıvılar olarak insanlığa sunuluyor. Bu sıvılar nedeniyle zarar gören insanların, özellikle çocukların sayısının az olmadığı bilindiği halde. Konuyla ilgili görüşünüzü almak isterim.

STEFANO MONTANARİ – Şimdi bu konuyla ilgili size örnekler vereceğim. Suçiçeği (varicella) aşısı bulunduğunda ben tıp fakültesinde öğrenciydim ve viroloji derslerine giriyordum. Daha o zaman viroloji dersinin profesörü suçiçeği hastalığına karşı aşı yaptırmanın aptallık olduğunu söylüyordu. Birinci neden, çünkü aslında aşı işe yaramıyor. İkinci neden, suçiçeği zararsız bir hastalık. Üçüncü neden ise, bu aşı yapıldığında kişiye herpes zoster (varicella zoster) virüsü bulaştırıyor.

– Varicella zoster, “zona” hastalığı olarak biliniyor.

STEFANO MONTANARİ – Bu suçiçeği aşısını yaptıranların hepsinde şimdi herpes zoster virüsü var. Çok sıkıntı yaratan, acı veren bir hastalık. Tabii bu, aşıyı yaptıranların hepsinde ortaya çıkacak anlamında değil. Bazılarında ortaya çıkıyor, bazılarında çıkmıyor. Neden?… Çünkü, bu virüs sağlığınız iyiyken hiçbir tepki vermiyor, 20-30 yıl mesela hiçbir sorun yaratmadan vücudunuzda sakince duruyor. Bağışıklık sisteminizin zayıfladığı bir anda ise ortaya çıkıyor. Bilin ki, çok acı verir. Öyleyse, zararı olmayan bir hastalığa karşı niye ben bu aşıyı yaptırayım?

ÇOCUK FELCİ AŞISI OLANLARDA SV40 VİRÜSÜ VAR

– Söyleşilerinizde çocuk felci aşısının da tehlikeli olduğunu anlatmıştınız.

STEFANO MONTANARİ – Çocuk felci aşısı, makak maymunun böbreği kullanılarak üretiliyor. Yeşil maymun da denir. Bu maymunun vücudunda bir virüs var, SV40… Maymunun vücudunda hiçbir hastalığa yol açmıyor bu virüs, birlikte barışçıl bir şekilde yaşıyorlar. Çocuk felci aşısı yaptıranlara, işte bu SV40 virüsü aktarılıyor. Uygun koşulları bulana kadar sakin bir şekilde kalıyor bu virüs insan vücudunda, koşullar oluştuğunda da kemik ya da beyin kanseri oluşturuyor. Kanser aşı olduktan 20 ya da 40 yıl sonra da ortaya  çıkabilir, aşıdan hemen sonra oluşacak diye bir şey yok. Diyelim ki 40 yaşında biri kemik kanserinden öldü, kimse gidip onun çocukluğunda çocuk felci aşısı yaptırıp yaptırmadığını kontrol etmiyor ki… Ya da vücudunda SV40 virüsü var mı diye araştırma yapmıyor. Eğer otopsi yapılır da vücudunda SV40 virüsü bulunursa kesinlikle çocuk felci aşısı nedeniyle kanser olup ölmüştür. Bu SV40 virüsünün başka şekillerde insana bulaşması mümkün değil. 

– Benim de bir kuzenim çocuk yaşta kemik kanserinden vefat etti. Kimsenin aklına çocuk felci aşısı gelmedi tabii o zaman… Bilmiyorduk…

STEFANO MONTANARİ – Çocuk felci aşısı insanlığa en büyük zararı vermiş aşılardandır. Öyle ki, İtalyan Sağlık Bakanlığı internet sitesinde, 2015 yılından itibaren bununla ilgili 6 rapor yayımladı; aşı kaynaklı çocuk felci pandemisinin İtalya’da çocuklarda görüldüğüne dair. İşin saçmalığı ise, bir süre sonra Bakanlık bu raporları sitesinden kaldırdı. Ama bu raporlar bende var… Yani aşıların zararlarını biliyorlar, ama duyulmasını istemiyorlar. İtalya’da bir yasa, çocuk felci aşısı nedeniyle zarar görenlere yüklü tazminat ödenmesini sağlıyor. Milyonlarca avro tazminat… Benim Milano’da yaşayan bir arkadaşım, çocuk felci aşısı nedeniyle sakat kaldığını açtığı davada kanıtladı ve devletten çok yüklü bir tazminat aldı. Ama şimdi hayatı tekerlekli sandalyeye bağlı olarak geçiyor.

-Aşılara yönelik gerçekler koronavirüse karşı Covid-19 aşısı dayatmasıyla ortaya çıktı… Öncesinde pek çok anne çocuklarımızı aşıladık. Bizler de çeşitli aşıları çocukluğumuzda yaptırdık. Bu gerçekleri bilmek, biz annelerde şimdi büyük endişe kaynağı.

STEFANO MONTANARİ  – Evet, maalesef… Çocukluğumuzda bizleri de aşıladılar. Ancak şöyle de bir gerçek var, bizim çocukluğumuzdaki aşılar daha az kötüydü. Çünkü o aşıları teker teker yapıyorlardı çocuklara. Şimdi ise aşıları birbirine karıştırarak toplu olarak yapıyorlar. Öyle aşılar var ki, birarada yapıldıklarında içlerinde 16-17 patolojiyi birden barındırıyor. İnsan organizması 17 patolojiye birden dayanma gücüne sahip değil. Organizmamızın dengesini bozdular. Siz mikrobiyota kavramını biliyor musunuz?

“İNSANLAR HÜCREDEN ÇOK, BAKTERİDİR”

-Duymuştum, bağırsak florası, ancak ayrıntılı bilmiyorum.

STEFANO MONTANARİ – Tüm vücudumuzda bakteriler, mantarlar, virüsler yaşıyor. Her organımızda var bunlardan, tenimizde, beynimizde, ağzımızda… Bağırsaklarımızda çokça miktarda var mesela. Yetişkin bir insanın bağırsağında yaklaşık 1,5 kilo bakteri olur. Tüm vücudumuzdaki bakteri sayısı, bedenimizdeki hücre sayısının 10 katından fazla, yani biz insanlar hücreden çok bakteriyiz. Bu bakterilerin iyileri, kötüleri, kayıtsız olanları var. İyi bakteriler örneğin, sindirimi sağlar, vitaminlerin dönüşümünü yapar… Çok önemli bir şey daha yaparlar,  enzim üretirler. Enzimler katalizördür. Katalizör, kimyasal reaksiyonu hızlandırır. Kimyasal reaksiyon, yani bir ürün başka bir ürünle biraraya geldiğinde, birlikte dönüşerek üçüncü bir ürünü ortaya çıkarırlar. Bu enzimler kimyasal reaksiyonu hızlandırır, reaksiyon bittiğinde ise normal hallerine dönerler. Kimyasal reaksiyonun hızını arttırdıkları gibi, reaksiyon için gerekli enerji ihtiyacını da azaltırlar. Vücudumuzda yaklaşık 100 bin milyar hücre var. Düşünün nasıl bir laboratuvar aslında vücudumuz!… Bu enzimler sayesinde saniyenin milyarda biri gibi bir hızda kimyasal reaksiyonlar gerçekleşiyor hücrelerimizde. Düşünün, bu enzimler olmadan belki de bir kimyasal reaksiyon için 3 gün gibi bir süre geçecek. Bu insanın ölmesi demektir… Bu enzimler kimyasal reaksiyonların çok hızlı bir şekilde gerçekleşmesini sağlıyor, yani tüm vücudu çalıştırıyor, beyin dahil. Vücuda aşı yapıldığında, gidip vücuttaki mikrobiyota’yı öldürüyor. Vücut bazı enzimleri üretemiyor. Dolayısıyla vücudunuz gerektiği gibi çalışmıyor artık. Otistik çocuklardan örnek vereyim hemen. Tüm otistiklerin bağırsak sorunları var. Bu sorunun otistiklerde ortak olduğunu da, dışkı biçimlerinden anlıyoruz. Tüm otistikler keçi pisliği gibi tane tane dışkılar, çünkü bağırsakları gerektiği gibi çalışmıyor.

-Bağırsak florası düzeltilerek otistiklerde iyişleşme sağlanabilir o zaman…

STEFANO MONTANARİ – Tabii ki…  Sağlıklarında iyileşme sağlanabilir, ama bunun için doktorların bağırsak üzerinde yoğunlaşmaları gerekiyor. Otistik çocuklarda bu mikrobiyota düzeltilmeli. Yalnız unutulmaması gereken nokta şu, herkesin mikrobiyota’sı farklı. İkiz çocuklarda bile mikrobiyota aynı değil. Parmak izi gibi herkeste farklı bir mikrobiyota var. Doktorun bağırsakta ne var ne yok bilmesi gerek. Tabii evrensel olan bakteriler de var, en azından onları bağırsağa yerleştirerek belli ölçüde bir iyileşme sağlanabilir. Tabii bu sadece otistik çocuklara özgü bir şey değil. Pek çok hastalığın temelinde bağırsak florası sorunu yatıyor.  Bir örnek daha vereyim… Siz candida’yı duymuşsunuzdur mutlaka.

BAĞIRSAKTAKİ CANDİDA BİRA MAYASIYLA GEÇER

-Bir mantar enfeksiyonu…   

STEFANO MONTANARİ – Pek çok kadın vajinal mantar enfeksiyonu geçirmiştir. Ancak bazen bu mantar kalın bağırsakta da olur ve şiddetli ağrı yapar. Doktor tedavi uygular ama geçmez bir türlü. Bu sorunu üç-dört günde ne geçirir bilir misiniz? Bira mayası, ancak toz halde olanı… Candida bir mantardır, bira mayası da öyle. Birbirlerine rakip mantarlardır. Toz halde olan bira mayasını suyla karıştırıp içerseniz birkaç günde geçer. Şöyle ki, bira mayası mantarı, candida’nın besinlerini yer ve candida’yı yok eder.    

-Normalde doktorlar bu tür rahatsızlığı olan hastayı antibiyotik bombardımanına tutar.

STEFANO MONTANARİ – Öyle, yaklaşık 6 ay antibiyotik tedavisi uygularlar. Eğer organizmamızdaki dengeyi yeniden sağlarsak, sağlığımıza kavuşuruz. Ve ilaç firmalarının kazancını azaltmış oluruz. Burada numara nedir, biliyor musunuz? Doktorun hastalık üzerine değil de belirtileri üzerine çalışması. Bir hasta baş ağrısı şikayetiyle geliyorsa, doktorun baş ağrısına neyin sebep olduğunu anlaması lazım. İlaç vererek baş ağrısını geçirmesi, yani hastalığın belirtisini bir süre için yok etmesi doktorluk değildir. Belirtiyi ilaç vererek yok etti, ama baş ağrısının kanserden mi, yüksek tansiyondan mı olduğunu anlamadı. Bu şekilde hasta iyileştirilmez.

AMERİKA’DA AŞILARLA İLGİLİ ANALİZ, ARAŞTIRMA YAPILMIYOR

– Aşıların bağırsak florasına zarar verip hastalık yaptığını anlattınız. Ama şimdi bu Covid-19 sıvısının çocuklara yapılması da gündemde.

STEFANO MONTANARİ – Genetik tedavi uygulayan bu Covid-19 sıvısına işleri kolaylaşsın diye aşı adını verdiler. Bir de tabii aşı insanlarda iyiyi, güzeli, sağlığı çağrıştırıyor. Aşı, resmi olarak ilk kez 700’lerin sonunda İskoçya’da görevli bir İngiliz doktor olan Edward Jenner tarafından bulundu. Çiçek (vaiolo) hastalığına karşı aşı geliştirdi, ancak aşının aslında işe yaramadığını çabuk fark etti. Aşıyı kendi oğlu üzerinde test etmişti, oğlu aşılardan sonra öldü. Covid-19 sıvısına bir de çok az insanın bildiği bir nedenle aşı adını verdiler. Büyük ilaç firmaları, FDA’yı fonlamaya başlayınca, büyük bir yolsuzluklar düzeni kuruldu, uzmanları, doktorları, politikacıları kapsayan. Özellikle politikacılar büyük paralar kazanıyor olmaktan çok memnundu. Bir süre sonra, ilaç firmaları FDA’ya aşılara yönelik artık testler, analizler yapmak istemediklerini söylediler. FDA önce karşı çıktı bu isteğe… İlaç firmaları da fonları kesmekle tehdit etti. Fonlar kesilirse tüm yolsuzluk düzeni çökecekti, o yüzden FDA sonunda bu isteği kabul etti. ABD’de 30 yıldan fazla bir süredir aşılar üzerine analizler, deneyler yapılmıyor, şimdi de bir ilaç firması, aşı diye bir ilaç getirdiğinde FDA otomatik olarak kabul ediyor. Robert F. Kennedy dava açınca yaklaşık üç yıl önce, bu firmalar mahkemeye aşılarla ilgili verilerini sunmakla yükümlü tutuldular. Ancak ellerinde veri yoktu, çünkü davanın 32 yıl öncesinden itibaren, deney ve analiz yapmaya son vermişlerdi. Yani yıllardır Amerika’da aşılar üzerine hiçbir araştırma yapılmıyor. Gerçekte, piyasaya sürdükleri aşılarda pek çok pislik var. İşte, bir de bu yüzden Covid-19 sıvısına aşı adını verdiler, araştırmalardan, analizlerden kaçmak için.

– Çocuklara da Covid-19 genetik sıvısını yaptıranlar oldu. Ne olacak bu çocuklara?

STEFANO MONTANARİ – Bu küresel ilaç deneyinde milyonlarca insanı kobay olarak kullandılar. Sonuçlarını tam olarak bilmiyoruz, çünkü bu genetik sıvıları analiz etmemiz yasak. Bu çocukları belki de kısır yaptılar, bilmiyoruz. Üremeyi durdurmak istiyorlar… Belki de tam olarak kısır olmadılar da, zor çocuk sahibi olacaklar. Fetüs, anneden aldıklarıyla değişim geçirebiliyor. Covid-19 sıvısını yaptırmış anne, bunu karnındaki fetüse kolaylıkla aktarıyor. Hamile kadın gebeliğinin ilk döneminde bu sıvıyı yaptırmışsa genelde bebeği düşüyor, yaşamıyor. Şayet gebeliğinin son aylarında yaptırmışsa bebek doğuyor. Ancak, nasıl değişim geçirdiğini bilmiyoruz. Zaman gösterecek her şeyi… Bir de şöyle bir olasılık var. Anne Covid-19 sıvısı yaptırmışsa ilk gebeliğinde bebek düşüyor. İkinci gebeliğinde, üçüncü gebeliğinde de bebek yaşamıyor. Dördüncü gebeliğinde ise bebek sağlıklı doğuyor. O düşen üç bebek aslında annenin zehirlenmiş rahmini bu şekilde temizlediler. Üç kardeş yaşamayarak, dördüncü kardeşe can verdi…

PCR TESTLERİNDE METAL VE CAM PARÇACIKLARI VAR

– İki yıldan fazla bir süre insanlar sürekli PCR testleri yaptırmak zorunda kaldı…. Nedir bu işin arkasındaki gerçek?

STEFANO MONTANARİ – Bu testlerden büyük kazanç elde ettikleri bir gerçek. Yalnız, tek bir firma üretmiyor PCR testlerini. Birden fazla firma çeşitli testler üretiyor. Eşim Antonietta Gatti’nin analiz ettiklerinin üzerinde metal ve cam parçacıkları buldu. PCR testini yaparken pamuklu çubuğu burnunuzda ta diplere kadar sokanlar oluyor, bilirsiniz mutlaka. Gerek yok burunda bu kadar derinlere sokmaya aslında. Tam bir saçmalık! İnsanlar birbirlerine birer metre mesafeli dursunlar dediler bu süreçte değil mi?… Demek ki, ağızda ve burunda alt kesimlerde de virüs var ki, bulaşmasın diye bir metre mesafe olsun diye ısrar edildi. Öyleyse, PCR çubuklarını burnun alt kısmına sürerek de virüs var mı yok mu anlaşılabilir. Peki niye kişinin burnunda dibe kadar sokulsun istiyorlar? İki nedenle… Birincisi, çubuğu burun mukozasına saplayarak, metal ve cam parçacıklarının buraya yerleşmesini sağlıyorlar. Bu parçacıklar artık buradan çıkmaz. Sonuç, kanser… Vücuda yerleşen metal ve cam parçacıkları bir dokuyla sarılır, buna granülasyon dokusu denir. Bu doku, enfeksiyondur. Bu enfeksiyon kroniktir, çünkü doku içindeki cam ve metal parçacıkları orada öylece durur. Böylece kişide kronik enfeksiyon başlar… Zaman içinde tüm kronik enfeksiyonlar kansere dönüşür. Tabii bir de bu PCR testleri aslında hiçbir şey ortaya çıkarmıyor. Testte bir kimyasal dizi ortaya koyuyor ki, bu kimyasal dizi kişinin normalde vücudunda bulunan pek çok hücre ve virüsünkiyle aynı. Dolayısıyla kişi o anda gripse ya da soğuk algınlığına yakalanmışsa, PCR testi onu pozitif gösteriyor.

MASKE YELKEN ETKİSİ YAPIYOR

– Peki ya maskeler?… İktidarlar maske kullanımını zorunlu tuttu tüm halka.  Neredeyse iki yıldan fazla süredir, Covid korkusuyla maske takan insanlar var.

STEFANO MONTANARİ – Ağzımı bir maskeyle kapattığımda, ağzım ve maske arasında, içinde nefesle dışarı verdiğim karbondioksit olan bir tür gaz odası oluşur. Bazıları diyor ki, maskenin gözenekleri, karbondioksidin moleküllerinden büyük, karbondioksit dışarı verildiğinde maskenin gözeneklerinden dışarı çıkar. Doğru değil bu! Yüzyıllar hatta bin yıllardır kullanılagelen olağanüstü bir teknolojik keşif var. Adı da, yelken. Yelkenler kumaştan yapılır. Kumaştan yapılan yelkenin gözenekleri kesinlikle hava moleküllerinden çok daha büyük olmasına rağmen yelkenler havayla dolduklarında şişerler. Niye? Çünkü havayla dolduğunda, gözeneklerden hepsi aynı anda dışarı çıkmaz. Hepsinin çıkması için belli bir süre gereklidir ve bu arada yelken sürekli havayla dolmaya devam eder. Nefesle sürekli karbondioksit dışarı verdiğinizde, maskenin içi doludur. O kirli hava dolu maskeden karbondioksidi geri ciğerlerinize gönderirsiniz. Karbondioksit hücrelerimizin dışarı attığı zararlı gazdır. Organizmanın elimine ettiği zararlı gazı nefesle tekrar vücudumuza geri alıyoruz ve hücrelerimize gönderiyoruz. Vücudumuzun neredeyse yüzde 70’i su… Bu karbondioksit suyla temasa geçtiğinde karbonik asit oluşur. Bu gerçeği, kimya okuyan üniversite öğrencileri ilk aylarda öğrenirler. Karbonik asit oluşması demek, bedenimiz asidoz oldu demektir. Asitlenen organizmada kanser dahil pek çok hastalık kolaylıkla oluşur. Maskeyle çalışmaya zorladıklarından bu yana diş hekimlerinde pek çok ağız hastalığı ortaya çıkıyor örneğin. Çünkü karbondioksidin hemen suyla temasa geçtiği yer ağızdır.

– Çocukları okulda maske takmaya zorladılar… Her gün saatlerce taktı çocuklar. Uzun süreli maske takmaktan kaynaklanan hastalık tehlikesi onlar için de var.

STEFANO MONTANARİ – Hastalıklara yakalanmayı kolaylaştırdığı gibi, oksijen solumayan çocuk büyümez. Bunu boy uzunluğu olarak düşünmeyin, belki 1.90 boyunda olur, ama organları gerektiği gibi işlevsel olmaz. Maske takılması özellikle küçük çocuklarda büyük sorun yaratıyor. Çocuk algılamaya ve dış dünyayla ilişkiye girmeye başladığında kelimeleri duyar. Ama kelimeler onun için önceleri sestir. Anlamlarını ise zamanla öğrenir. Kelimelerin anlamlarını, kişilerin yüz ifadelerine, beden hareketlerine bakarak öğrenir. Yetişkin yüzünü maskeyle kapatarak konuşuyorsa, çocuk o kelimelere anlam yükleyemez. Kızıyor mu, seviyor mu, azarlıyor mu, anlayamaz. Kelimelerin anlamlarını deşifre etmede zorlanır. Tanıdığım bir çocuk eğitimcisi, şimdi 3-4 yaşlarında olan çocukların zekâlarının, birkaç yıl öncesinin çocuklarına göre daha geri olduğunu söylüyor. Dolayısıyla bu çocuklar yetişkin olduklarında, toplumun zekâ kapasitesi daha düşük olacak. Kafası basmayan yetişkinlerin oluşturduğu bir toplum oluşacak… Kolay yönetim ve kontrol için hedeflenen de aslında bu!

BİRGÜL GÖKER PERDİSA – BOLOGNA

Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.