1991’in saati: Avrupa’nın zaman bombası
Sovyetler Birliği’nin yarım kalan dağılması, bugün Avrupa’da süren savaşların gerçek nedeni mi? Moskova’dan gelen bu değerlendirme, Batı’nın otuz yıldır inşa ettiğini sandığı güvenlik düzenini temelden sarsıyor.
Moskova’da faaliyet gösteren Rusya Bilimler Akademisi’ne bağlı Avrupa Enstitüsü’nde görev yapan ve Alman çalışmaları alanında uzmanlığıyla bilinen Wladislaw Below, Ukrayna savaşını Şubat 2022’de başlayan ani bir çatışma olarak değil, 1991’de Sovyetler Birliği’nin kontrolsüz biçimde dağılmasıyla kurulan ve hiçbir zaman onarılmayan bir düzenin sonucu olarak görüyor. Below’un bu değerlendirmeleri, Almanya merkezli eleştirel analiz platformu NachDenkSeiten’de gazeteci Éva Péli tarafından yayımlanan kapsamlı söyleşide ayrıntılarıyla yer alıyor.
SAVAŞ 2022’DE BAŞLAMADI
NachDenkSeiten’de yayımlanan söyleşide Below, savaşın başlangıç tarihini 2014’e çekiyor. Dönemin Ukrayna Devlet Başkanı Petro Poroşenko’nun ilan ettiği “anti-terör operasyonu” ile ağır silahların kendi halkına karşı kullanılmasının iç savaşı başlattığını savunan Below, Minsk Anlaşmaları’nın ise çatışmayı çözmek yerine yalnızca geçici olarak dondurduğunu ifade ediyor.
Bu bağlamda Buça’da yaşananların da bağımsız biçimde soruşturulması gerektiğini belirten Below, uluslararası bir mahkeme kurulması çağrısı yapıyor ve Nürnberg benzeri bir yargılama için Poroşenko’nun ilk sanık olması gerektiğini söylüyor. Bu sert çıkış, NachDenkSeiten söyleşisinin en tartışmalı bölümlerinden biri olarak öne çıkıyor.
MERKEL’İN SÖZLERİ VE GÜVENİN ÇÖKÜŞÜ
Söyleşide özellikle Almanya’nın rolü üzerinde duran Below, eski Başbakan Angela Merkel’in Aralık 2022’de Minsk Anlaşmaları’nın Ukrayna’ya zaman kazandırmak amacıyla yapıldığı yönündeki açıklamasını, Rusya’nın Batı’ya duyduğu güveni “geri dönülmez biçimde yok eden” bir dönüm noktası olarak tanımlıyor. Below’a göre bu açıklama, Berlin ve Paris’in verdiği güvenlik garantilerinin Moskova nezdinde neden artık hiçbir karşılığı olmadığını açıkça gösterdi.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarıyla desteklenen anlaşmaların dahi bir taktik manevra olarak kullanılmış olmasının, Batı’nın müzakere kapasitesini zayıflattığını savunan Below, bu görüşlerini NachDenkSeiten söyleşisinde ayrıntılı biçimde gerekçelendiriyor.
YENİ GARANTÖRLER OLMADAN BARIŞ OLMAZ
Below, aynı söyleşide yeni bir barış anlaşmasının ancak yeni aktörlerle mümkün olabileceğini ifade ediyor. Çin veya Türkiye gibi doğrudan savaşın tarafı olmayan ve uluslararası ağırlığı bulunan ülkelerin garantörlüğü olmadan, Moskova’nın herhangi bir metne güvenmeyeceğini söylüyor. Ona göre bu, geçmişteki diplomatik başarısızlıkların doğal sonucu.
UNUTULAN TARİH, PATLAYAN KRİZ
NachDenkSeiten’de yayımlanan söyleşinin ana eksenlerinden biri de Batı’da hâkim olan “1991 öncesini unutma” yaklaşımına yönelik eleştiri. Below, Ukrayna’daki krizin, Sovyet döneminde yapılan sınır ve nüfus düzenlemeleri dikkate alınmadan anlaşılamayacağını vurguluyor. Donbass’ın 1920’lerde sanayileşmiş Rus nüfusuyla birlikte Ukrayna’ya bağlanmasının bugünkü çatışmaların temelinde yer aldığını söylüyor.
Abhazya, Dağlık Karabağ, Güney Osetya ve Transdinyester gibi bölgeler de Below’un ifadesiyle hâlâ patlamayı bekleyen “tarihsel mayınlar” olarak tanımlanıyor.
“ORTAK AVRUPA EVİ”NİN ENKAZI
Below, Éva Péli’ye verdiği röportajda Mihail Gorbaçov’un “Ortak Avrupa Evi” fikrinin akıbetini de değerlendiriyor. Moskova’daki Avrupa Enstitüsü’nün bu vizyonla kurulduğunu hatırlatan Below, projenin hiçbir zaman tamamlanmadığını, ardından terk edildiğini ve bugün neredeyse tamamen ortadan kalktığını ifade ediyor. Romano Prodi ve Vladimir Putin döneminde yeniden gündeme gelen Vladivostok’tan Lizbon’a uzanan ortak ekonomik alan fikrinin ise siyasi yanlış anlamalar nedeniyle rafa kaldırıldığını söylüyor.
NATO, FÜZELER VE KIRMIZI ÇİZGİLER
NachDenkSeiten söyleşisinde NATO da merkezi bir yer tutuyor. Below, NATO’nun askeri bir örgüt olarak Rusya sınırlarına yakın füze konuşlandırmasını Küba Krizi ile karşılaştırıyor. Ukrayna, Gürcistan ve Moldova’nın NATO üyesi olmaması gerektiğini savunan Below, yeni Avrupa güvenlik mimarisinin temel şartını nükleer ve füzesiz bir Avrupa olarak tanımlıyor.
RUSYA ASYA’YA MI DÖNÜYOR?
Batı’da sıkça dile getirilen “Rusya Asya’ya yöneliyor” tezine de değinen Below, Çin ile kurulan stratejik ortaklığın zorunlu ve pragmatik bir adım olduğunu, ancak Rusya’nın kültürel kimliğinin hâlâ Avrupa’ya ait olduğunu vurguluyor. Bu değerlendirmeler de NachDenkSeiten’de yayımlanan söyleşinin dikkat çeken bölümleri arasında yer alıyor.
ALMANYA VE AŞAĞIDAN GELEN UMUT
Almanya-Rusya ilişkileri konusunda ise oldukça karamsar bir tablo çizen Below, Berlin’in mevcut politikasını askeri tırmanmayı körükleyen bir yaklaşım olarak nitelendiriyor. Buna karşın umudunu tamamen yitirmediğini, siyasi düzeyde tıkanan ilişkilerin sivil toplum, akademi ve gayriresmî temaslar üzerinden sürdürülebileceğini söylüyor. Kaliningrad’daki konferanslar ve Petersburg Diyaloğu’nun çalışma grupları, Below’a göre bu “aşağıdan” temasların örnekleri.
LİDERLER YOK, DÜŞÜNÜRLER YOK
Söyleşinin sonunda Below, Almanya’da Willy Brandt, Helmut Schmidt ve Egon Bahr gibi stratejik düşünen liderlerin eksikliğine dikkat çekiyor. Medyanın etkisinin çok güçlü olduğunu, derinlikli düşüncenin geri planda kaldığını savunuyor. Yine de gerçeklerin, baskılara rağmen, uzun vadede görünür olacağına inanıyor.
YENİ POSTA – BERLİN