Fatoş Güneş Yıldız: “Şarkılarımı keşke gecekondular da dinlese” 

Fatoş Güneş Yıldız: “Şarkılarımı keşke gecekondular da dinlese” 
Yayınlama: 27.05.2024
176
A+
A-

Uzun yıllardır Frankfurt yakınlarındaki Rüsselsheim ilçesinde yaşayan ve mesleği çocuk eğitmenliği olan Fatoş Güneş Yıldız, kısa bir süre önce babası eski Nurhak Belediye Başkanı Halil Güneş ile ilgili bir kitap çıkardı. Ardından da yine ailesiyle ilgili öykülerden hareketle bir müzik albümü hazırladı. 

Rüsselsheim Barışevi’nde 2 Haziran’da bir etkinlik düzenleyerek yeni üretimini müzikseverlerle paylaşacak olan Fatoş Güneş Yıldız, bu çalışmalarıyla ilgili sorularımızı yanıtladı. 

– Çok uzun yıllardır Almanya’da yaşıyorsunuz, pedagojik bir mesleğiniz var ve müzik yapıyorsunuz. Köklerinizle ilgili bir kitap bir de bestelerinizden oluşan albüm çıkardınız. Bütün bu çalışmalara neden gerek duydunuz?

FATOŞ GÜNEŞ YILDIZ – Çocukluğumdan bu yana şarkı söylerim. Halk müziğinden pop müziğe kadar uzanan bir repertuvarım var. Babam çok otoriterdi, öyle ki, onun yanında saz çalıp şarkıyı ancak 35 yaşıma geldiğimde cesaret ederek söylemiştim. 

Almanya’ya evlenerek gelmem benim için tam bir kurtuluştu. Hayalim artist ve şarkıcı olmaktı, bunları kısmen de olsa burada yapabildim. İlkokul diploması ile geldim buraya ve eğitimimi burada tamamladım. 

Babam politik bir insan olduğu için çocuk olarak iyi bir babamızın olmadığını düşünür, mutsuz olurduk. Fakat onun hayatıyla ilgili notlarını okuduğumda bir çocuk olarak anne ve babamızın nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu, neler yaşadığını hiç bilemediğimizi anladım. Babamla çok ortak noktalarımızın olduğunu saptadım. Zaten bu duygularımı ifade edebilmek için kitabı ve albümü ürettim. 

Albüme gelince: Hep çalınmış, söylenmiş şarkıları biz de programlarımıza alıyor ve sahnelere çıkıyorduk. İlk önceleri eşim Metin Yıldız ile müzik yaptık sonra Barışevi Korosu’nu kurduk. Sonra daha küçük bir topluluk olan Grup Barış ile mücadele ve devrim şarkıları söyledik. Aslında hep bir albüm yapmak istemişimdir, fakat kendime tam güvenemiyordum. Sesime pek güvenemiyordum, iyi bir müzik eğitimim de yoktu. Bunlar beni hep korkutuyordu. 

Tabii ben hep müzik ve çocuk eğitimi ile bağlantılı tiyatro çalışmasına dernekte devam ediyordum. Babam ve annemi kaybettiğim haberini aldığım akşam Üfle’nin sözleri dudaklarımdan çıkmıştı. 

Babam hakkında hep ne kadar az şey bildiğimi ve bunu için de onunla yaşayan insanlardan bilgi almam gerektiğini biliyordum, fakat uzakta olmak bunu etkiliyordu. 

– Her şey ne zaman değişti?

FATOŞ GÜNEŞ YILDIZ – 2016’da bir trafik kazası sonunda evde kaldığım sırada Müziği ne kadar sevdiğimi ve hayatımda ne kadar önemli olduğunu anladım. 50 yaşıma gelmiştim ve müzik teorisindeki eksikliğimi gidermek, nota öğrenmek istiyordum. Bağlamayı kulaktan öğrenmiştim. Arkadaşım Birgit Grund Hofacker bana kırık kolumla kalan iki parmağımla blok flüt notalarını öğretti. Sonra da MIK Musik im Elementarbereich, Leuphana Lüneburg Üniversitesi’ne hazırladı. Giriş sınavını kazandım ve 4 sene dışarıdan tez yazdım. Hafta içinde çalıştığım için Leuphana’ya hafta sonuna gidiyordum ve ödevlerimi de evde yapıyordum. Bu eğitim sırasında babamın şiirlerini ve kendi şarkılarımı da besteledim. Zamanla kendime olan güvenim arttı. 

Çok mutluyum. Ancak tabii ki bunun sınırı yok. Devam edecek ve elbette eleştirecekler de olacak. Bunlara hazırım. Çok rahatım, çünkü bana ait hepsi. Burada ticari bir amaç yok, içimden geldiği gibi hareket ediyorum. Duygularımı, melodilerimi enstrümanları ile hayata geçiren müzisyen arkadaşlarıma da çok teşekkür ediyorum. Cemil, Erdem, Deniz, Oğuz, Metin… Kızımla da bir şarkımı beraber okuduk.

Bütün bu duygular içinde heyecan ile uğraşırken tabii çevremde de değişikliler oldu. Arkadaşlar ile eskisi gibi çok fazla görüşemiyordum, kendime vakit ayırıyordum. Hatta bir arkadaşımın dediğini hiç unutmuyorum. “Ne uğraşıyorsun, zaten gökdelenler yapılmış, sen hâlâ gecekondudasın,” demişti. Ben de buna cevap olarak, “Benim şarkılarımı da gecekondudakiler dinlesin,” dedim. Sonra tabii kendisiyle ve birçok başkasıyla bir daha hiçbir şey paylaşmadım… 

– İnsanlar kökleriyle, yani içinden çıktıkları coğrafya, tarih ve kültürle, bugün yaşadıkları “ileri” sanayi toplumundaki yaşantı arasında nasıl bir denge kurabiliyor? Örneğin, Türkiye’den gelenler ve çocukları burada nasıl bir farklılaşma yaşıyorlar. Siz bir kültür şokuna tanık oldunuz mu? Bu tür bir alanda Türkiye kökenli kültürün sahipleri nelerle karşılaştılar, nasıl şarkılar söylediler, neler yaptılar? Çocuklarıyla aralarındaki kültürel köprüler ne durumda?

FATOŞ GÜNEŞ YILDIZ – Bu sorunun cevabı sanırım benim “İki Dünya Arasında” adlı şarkımda bulunabilir. Tabii ki bir şoktu Türkiye’den buraya gelmek. Geldiğin durumdan çıkıp gerçekten kendi hayatını istediğin gibi kurmak hayli zaman alıyor. Çünkü geldiğinde başkalarının hayatının içine giriyorsun ve sen hiç düşünmeden bunlatın normal olduğunu düşünüyorsun. Kayınvalidem ve kayınbabam her iki hafta sonu bizi kendi arkadaşlarını görmeleri için Belçika’ya götürürlerdi. Yani daha doğrusu kendilerini oraya götürmemezi isterlerdi. Götürürdük. Çünkü oğulları ve eşim Metin’den başka kimse yoktu onların bu isteklerini karşılayacak. Bunlar benim seçimim değildi, fakat içinde yaşamak zorundaydım. 

Tabii benim hoşuma giden şeyler de vardı. Örneğin benden başka kadın yoktu kendine güvenip şarkı söyleyen. Bu denemeler, benim için prova alanlarıydı. Metin’in babası tam bir Neşet Ertaş’tı. Türküler söyler sabahlara kadar çiğ köfteler yapılırdı. Nurhak oyunları oynanırdı. Bunlar hem yaşlılar hem de gençlerle birlikte yapılırdı. 

Şimdi buluştuğumuz zaman gençler hemen ayrılıyorlar, birliktelikler azaldı. Bu da sanırım şunu gösteriyor: Biz ikinci kuşak ile anne ve babalarımızla bir şeyleri paylaşabiliyorduk. Çünkü biz de onların geldiği coğrafyadan gelmiştik. Bizim çocuklarımız ile aramız açıldı, birbirimize ulaşmamız biraz meşakkatli oluyor.



– Müzisyensiniz. Şarkı söylemenin dışında birkaç enstrüman da çalabiliyorsunuz, sürekli konserler veriyorsunuz ve besteleriniz de var. Nitekim babanızla ilgili kitabın yanı sıra hazırladığınız albüm bu özelliklerinizi temsil ediyor. Müzik bu toplumda, gerek Alman toplumu nezdinde gerekse Türkiye kökenliler başta olmak üzere göçmenler nezdinde nasıl bir rol oynuyor?

FATOŞ GÜNEŞ YILDIZ – Sanırım bu bir süreç ve tabii ki Türkiyeli insanların geldikleri dönemlerde söyledikleri türkülerin niceliği gurbet üzerineydi. Bu daldan da birçok sanatçı halkın beğenisini kazandı. Ayrıca düğün müzikleri de Türkiyeli insanların duygularını okşadı. Almanlar sanki tek müzik bu düğün müzikleriymiş sandılar önceleri. Ben de düğünlere gittiğimde çok isterdim bir grup kurmayı. Fakat ne Metin’in ne de Ali abisinin böyle bir düşüncesi yoktu. Doğrusu cesaret edip teklifte bile bulunamadım. 

Politik olmamız ve müzikte başka bir tarzımızın olması da buna izin vermedi. Demek ki, böylesi daha iyiymiş. 

Albümde babamın şiirleri ve dedemin kardeşinin şiiri var. Bir parça hariç, hepsini kendim besteledim. Klasik yöresel melodiden çok, özgür ve özgün şekiller verdim. Hissettiğim şeyleri söyledim. Müzikte kendimi buluyorum. Bunun için de beraber müzik yaptığımız arkadaşlara teşekkür ediyorum. Eğer onlar artık müzik yapmak istemediklerini belirtip beni yalnız bırakmasalardı, şimdiki müzik yaptığım DUSTI (Farsça Barış demek) grubu da bulamazdım. 

Bu alanda şimdi tamamen farklı müzikler yapıyoruz ve 5 dilde şarkı söylüyorum, tabii bağlama da çalıyorum. Hatta Cuando adında bir melodiye Türkçe şarkı sözü yazdım. DUSTI grubumuzdan iki arkadaşım albümümdeki iki parçada yer aldılar.

YENİ POSTA – RÜSSELSHEİM