Tek kutuplu dünya düzeninden savaşsız çıkılmıyor: “Çanlar kimin için çalıyor?”

Tek kutuplu dünya düzeninden savaşsız çıkılmıyor: “Çanlar kimin için çalıyor?”
Yayınlama: 24.10.2022
31
A+
A-

Almanya’da yayımlanan PoliTeknik gazetesinin (politeknik.de) yeni sayısında, kapanan bir dönem işlendi. Başyazıda “gelmekte olan”a dikkat çekildi: “Rusya’nın 24 Şubat’ta Ukrayna’da başlattığı ve özel operasyon adını verdiği askeri çatışma devam ediyor. Tek kutuplu dünya düzeninin çöktüğüne açık bir kanıt olarak gösterilen, bu temenniyi taşıyan veya reddeden Rusya-Ukrayna/Batı ihtilafındaki dinamikler, geride kırılmadık bir fay hattı bırakmadı denebilir.”

Daha nelerin tetiklendiğini veya tetikleneceğini görmek için yeni güne uyanmak yeter: Belki bir sabotaj, belki yeni bir yaptırım, cephe hattında taraflardan bir ileri iki geri attıkları adımlara dair haberler, beklenmedik hamleler, derin hesaplar, gasplar, tuzaklar, stratejiler, istihbarat oyunları, yüzyıllardır devam eden Batı egemenliğinin sürmesini isteyenler, bitmesini dört gözle bekleyenler…

Karmaşık bir jeopolitik bağlantılar zinciri, bu süreçte, insanlığın uykuya dalmış kesimlerine acı maddi ve manevi kayıplar vaat ederek varlığını tekrar anımsatıyor. İnsanlık “tarihin sonu” anlatısından sonra girdiği bitkisel yaşamdan irkilerek, donarak gerçekliğe adım atıyor. Belki o bir kez daha kendi tarafı olmayan tarafta yer almak üzere başkalarının propagandasına riayet edecek ve salhaneye doğru hızla yol alacak.

Yasalar mı? Artık yönetilen hiç kimse için yasalar geçerli olmayacak. Bu durum kendini hemen dayatmayacak, dayatmadı, ancak egemenlerin duruma göre, çıkarlarına uymadığında ihlal etmeyecekleri bir kanun ya da kuralın kalmadığı aşikâr…

FARKLI BİR HESAPLAŞMA DA VAR

Bu resim ve çoklu krizler karşısında, Avrupa’nın ortasında, silahların çekildiği ve kozların paylaşıldığı bir dönemde, iki karşıt taraf varmış gibi görünürken, farklı bir hesaplaşmanın da yanı sıra yürümekte olduğu açık. Rusya-Ukrayna/Batı ihtilafına yoğunlaşılıyor. Ancak İkinci Dünya Savaşı’nın akabinde ve Soğuk Savaş’a hazırlık olarak Batı cenahında varılan uzlaşıların, 2003 Irak savaşıyla bertaraf olmaya başladığı görüldü. İngiltere’nin Brexit’i seçerek Almanya AB’sini karşısına almasıyla ve Trump’ın himayeciliği ile aksiyona geçildiği, enerji kaynaklarına müdahalelerle artık Batı blokunda doğrudan ortakların hedef alındığı bir tablo tezahür etmeye başladı.

Basında Almanya’nın hedef tahtasına oturduğunu açımlamaya çalışan muhalif bir kesim görevde. Bu kesim genel olarak Almanya’nın enerji kaynakları tedariği noktasında ucuz seçeneğin Rusya doğalgazı ve güvenilir ortağın da Rusya olduğuna inanıyor. Bir diğer kesim, “kurallara dayalı bir dünya düzeni” anlatısını NATO bünyesinde bir gelecek arayarak yaymaya çalışıyor, doğal olarak enerji kaynaklarına bağımsız erişimin ancak AB-ABD ittifakının bir tezahürü olabileceği vurgulanıyor. Öyle bir ittifak anlayışından hareket ediliyor ki, tanrının buyruğu kabul edilen serbest piyasa kurallarının dayanışma adı altında esnetilebileceği düşünülüyor. Polonya’nın Norveç’ten, Almanya’nın da ABD’den doğalgaz fiyatlarında indirim yapması talebi bu mantığa dayanıyor, ancak karşılık bulmuyor. Dolayısıyla yarattıkları ya da içine sürüklendikleri Hieronymus Boschvari bir cehennemde, gözleri “kurallara dayalı bir dünya düzeni” aramaya kalkışıyor.

Halbuki güçlü devletler hüküm sürdükleri ve nüfuz ettikleri bölgelerin büyüklüğü oranında güçlüdürler ve genişleyerek bu gücü kalıcılaştırmaya çalışırlar. Bu bağlamda hammaddelere erişmek ve ikmal yollarını güvence altına almak hayati bir önem taşıdığından, eskiden zayıf devletlerin kapıları çalınmazdı, bu kapılar koçbaşı ile açılırdı. ABD’nin Suudi Arabistan’la petrol, Almanya’nın Katar’la, İspanya’nın Cezayir’le doğalgaz için pazarlık yapması değil, aslında onların bu ülkeleri doğrudan işgal etmesi gerekirdi. Düvel-i muazzama ne hale geldi diye sorulabilir. Bu işgal savaşları da aslında çokça denendi ve kimi ordular Bağdat’tan, kimileri Kabil’den döndü.

UKRAYNA SAVAŞI: TURNUSOL KÂĞIDI

Ukrayna savaşı devletlerin en bencil çıkarlarını hızla gün yüzüne çıkaran bir turnusol kâğıdı görevi görüyor. Daha 2014’te, Almanya, Meydan olaylarının akabinde ününe ün kattığı bir boksörü Ukrayna’ya vali atamaya kalkışırken, şimdi mengeneye alınmış gibi duruyor. Polonya İkinci Dünya Savaşı’nda Alman cürümleri nedeniyle tazminat kozunu kullanıyor, Kuzey Akım doğalgaz boru hatlarının devre dışı kalmasıyla ABD Almanya’yı sıvılaştırılmış doğalgazının zorunlu müşterisi haline getiriyor. NATO’ya daha fazla bütçe ayırmasını dayatıyor. Onu yörüngesine alıyor ve çekim gücüyle geriyor. Almanya’nın “bağımsızlığı” sorgulanır hale geliyor.

İki cihan harbinin ardından toprakları küçülmüş, Sovyetlere karşı geçici süreliğine Versay Anlaşması’na benzer bir boyunduruktan muaf tutulmuş, askeri koruma kalkanı altında sefa sürmüş bir Almanya için ABD’nin papaz kürsüsünde oturduğu bir kilisede günah çıkarma günü adeta geldi çattı. Radikalleşmek ya da belki faşizm dahi artık Almanya için bir seçenek olmayabilir. O, “sığmazken atalarımız güne, yarına…” demek üzere hayıflanmakla geçireceği on yıllara gebe. Ortaklarının vaat ettiği gelecek bu olabilir.

“Çanlar Kimin için Çalıyor”, Ernest Hemingway’in İspanya iç savaşını konu alan ünlü eserinin adı bu. Ve yanıtı belki şu olabilir: Hegemonya kurma uğruna savaşı yüceltenler için çalıyor.

Ancak insanlık tüm bunlara rağmen var olmaya ve çağdaşlaşma yolunda ilerlemeye devam edecek, zira Asya, Afrika ve Güney Amerika’nın kaderi artık mutlak surette Batı’da belirlenmiyor.

YENİ POSTA – DÜSSELDORF

GÖRSEL: Ömer Yaprakkıran

KAYNAK: www.politeknik.de

Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.