AB-Türkiye ilişkilerinin geleceği: Yeni hükümete göre sadece “iyi komşu”
AB uzmanı Erdal Tekin Türkiye-AB ilişkilerine yönelik kaleme aldığı bir makalede Almanya’daki yeni hükümetin Türkiye ve dış politikalarında bir değişikliğe gitmesinin çok zor olduğunu bildirdi. Tekin “Yeni hükümetin koalisyon programının Türkiye başlığında, Türkiye ‘iyi komşuluk’ çerçevesinde tanımlanmış. Bu tanımlama ile Türkiye’nin birliğe ‘tam üyelik’ perspektifinden çok uzak olduğunu söyleyebiliriz” değerlendirmesine yer verdi.
Son yıllarda AB ve Türkiye arasındaki müzakerelerin, her iki taraf için de Gümrük Birliği ve Göç Anlaşması ile sürdürülebilir bir duruma geldiğini kaydeden siyasal danışman Tekin, yazısında Almanya’da son zamanlarda giderek yoğunlaşan dış politika tartışmaları ve yeni liderlik rolü, Rusya’ya yönelik Doğu Politikası ve Ukrayna krizi bağlamında değerlendirmelere de yer verdi.
AB uzmanı Erdal Tekin’in konuya ilişkin değerlendirmeleri şöyle:
“AB’ye tam üyelik süreci müzakere aşamasında olup, yakın gelecekte tam üyelikle sonuçlanması mümkün gözükmüyor. Bu nedenle Türkiye’nin içinde bulunduğu ve sürdürülemez olan mevcut durumunun iyileştirilmesi için tam üyelik dışındaki alternatif çözüm yolları her iki tarafça irdeleniyor. Türkiye tarafınca yapılan değerlendirmeler sonucunda, hem AB’ye tam üyelik sürecini sekteye uğratmayacak olması hem de Türkiye’nin elde edeceği ekonomik yararlar nedenleriyle Gümrük Birliği’nin güncellenmesinin daha yararlı olacağı söylenebilir.
“NE TÜRKİYE’NİN GÖÇ POLİTİKASI NE DE AB’NİN MASTER PLANI VAR”
Kontrolsüz göç AB’nin şu anda birincil gündemini oluşturmaktadır. Bunu önlemenin tek yolunun Türkiye ile imzalanmış olan ‘Geri Kabul Anlaşması’nda gören AB’nin bu konuda da başarılı olduğu söylenemez. Son yıllarda iki tarafın birbirleriyle yaşadığı siyasi krizlerin sonucunda, sürecin sağlıklı bir şekilde sürdürülemediği ve birliğin birçok ülkesinden Türkiye’ye yönelik farklı söylemlerin olduğu görülüyor.
Bu alanda Türkiye’nin bir göç ve mülteci politikasının olmadığı kadar, uluslararası bir sorun haline dönüşen göç sorunu hakkında AB’nin master planının olmadığı eleştirisi bazı çevrelerce yapılıyor.
AB DIŞ POLİTİKASINDA ALMANYA ETKİSİ
Avrupa Birliği’nin (AB) dış politika ve güvenlik politikası son yıllarda zor bir dönemden geçiyor. Geleneksel Fransa-Almanya ortaklığının sekteye uğraması, İngiltere’nin birlikten ayrılması, kendi içerisine yönelmesi ve Brüksel’in yönettiği dış politikanın krizlere yanıt verememesi gibi etkenler, Almanya’yı AB dış politikasında etkin hale getirdi.
AB, 2009 Lizbon Antlaşması’nda oluşturulan yeni kurumsal yapısıyla, Avrupa’nın ortak eylemlerini güçlendirme ve son zamanlarda aksayan güvenlik ve savunma politikasını canlandırmayı amaçlamıştı. Ancak Libya ve Ukrayna çerçevesinde gerçekleşen krizler AB’nin ortak eylem için stratejisinin yetersizliğini ortaya koydu.
Bu iki sorunun yanı sıra, avro ve mülteci krizi gibi Avrupa içerisinde ve uluslararası sistemde gerçekleşen paralel krizler, Almanya’yı AB’nin dış ve güvenlik politikasını yönetmeye ve Avrupa’nın yeni siyasi motoru olmaya zorladı. Almanya, Rusya ve Ukrayna arasında yaşanan krizde diplomatik çözüm arayışlarını ve Batı’nın yaptırım politikasını, mülteci krizinde ise Türkiye ile gerçekleştirilen anlaşmayı yönlendirdi.
ALMANYA, AB’YE LİDERLİK EDİYOR
Almanya, kriz yönetiminin yanı sıra, Avrupa Komşuluk Politikası ve Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası gibi genel AB politikalarını geliştirme bağlamında da merkezi bir rol oynuyor. Ayrıca, Rusya, Türkiye ve ABD gibi uluslararası aktörlerle ilişkiler konusunda AB’ye liderlik ediyor.
Almanya’nın dış politikası, Avrupa ve Transatlantik ortaklığını, barış sağlayıcı çabaları ve küreselleşmeyi yönetmeyi içeriyor. Almanya’nın savunma ve güvenlik politikası iki güçlü politik-kültürel gelenekle şekillendi: Antimilitarizm ve çok ulusluluk.
Alman antimilitarizminde, Almanya’nın bir daha savaşa girmemesi gerektiği vurgulanır. Dolayısıyla Alman toplumunda askeri gücün kullanılması konusunda yaygın şüphe var. Almanya’nın ‘sivil güç’ olarak barışçıl çatışma çözümü konusunda özel bir görevi olduğuna inanılıyor. Almanya’nın çok ulusluluğa bağlılığı ise, ülkenin komşularına ve ortaklarından hiçbir zaman uzaklaşmaması konusundaki kararlılıkla ilgili. Bu gelenek en görünür biçimde Almanya’nın AB, NATO ve Birleşmiş Milletlere bağlılığına ve ülkenin kendisini bu kurumlarda güvenilir bir ortak olarak gösterme çabalarıyla ilgili. Almanya’nın liderliği askeri güç bağlamında değerlendirilmiyor; liderlik bağlamında farklı yaklaşımları bulunuyor.
Örneğin, Suriye’deki kısıtlı operasyonlara rağmen, askeri gücünden çok ekonomik gücünü kullanmaya eğilimli; kurumları yönlendirme ve güçlendirme çabasında. Buna rağmen, AB içerisinde ve üçüncü ülkelerle uzlaşmayı amaçlayan diplomatik yaklaşımlar konusunda zorlanıyor.
“İYİ KOMŞULUK” DEĞİL “TAM ÜYE”
Son krizler, Almanya’da dış politika tartışmalarını alevlendirdi. Örneğin, Suriye’ye askeri müdahale konusunda siyasi partiler arasındaki tartışmalar oldukça sert geçmişti. Hükümet, düşünce kuruluşları, ekonomi çevreleri, kamuoyu ve medya tarafından yansıtılan farklı görüşler, Alman dış politikasında uzlaşma olmadığını gösterdi. Yeni kurulan koalisyon hükümetinin bu uzlaşmazlığı nasıl çözeceğini önümüzdeki süreç bizlere gösterecek.
Avrupa Birliği’nin, Türkiye ile olan ilişkilerinde bir ivme kazandırmalarını gelecek zamanda beklemek mümkün görünmüyor. Almanya’daki yeni hükümetin de Türkiye ve dış politikalarında bir değişikliğe gitmesi çok zor görünüyor. Yeni hükümetin koalisyon programının Türkiye başlığında, Türkiye’yi ‘iyi komşuluk’ çerçevesinde tanımlamışlar. Bu tanımlama ile Türkiye’nin birliğe ‘tam üyelik’ perspektifinden çok uzak olduğunu söyleyebiliriz.”
YENİ POSTA – KÖLN