Savaş propagandası gölgesinde: Almanya’da seçim kampanyaları

Seçim kampanyasında, yanlış ve NATO yanlısı söylemler, halkı manipüle etmek amacıyla daha da keskinleştiriliyor. “Rusya tehdidi” gibi abartılı söylemlerle, 2014 Maidan Darbesi’nden bu yana yaşanan eksikliklerin üzeri örtülmeye çalışılıyor. Almanya’nın önemli eleştirel haber analiz sitesi NachDenkSeiten’da Bernhard Trautvetter’in kaleme aldığı yazıda, savaşın halk üzerindeki psikolojik etkileri ve NATO’nun oynadığı rol şöyle detaylandırılıyor:
NATO’NUN PROPAGANDASI VE KAMUOYUNDAKİ ETKİSİ
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının üzerinden neredeyse üç yıl geçti. Bu süreçte, NATO, kamuoyunu Rusya’nın NATO’ya yönelik olası saldırılarına karşı silahlanma çağrılarıyla meşgul etmeyi sürdürdü. Bu söylemler, NATO’nun küresel askeri gücünü artırmasının ve nükleer cephaneliğini modernize etmesinin meşruiyetini sağlamak amacıyla kullanıldı. Ancak bu süreçte, insanlığın temel ihtiyaçlarının ve çevrenin zarar gördüğü gerçeği göz ardı edilmiştir.
Seçim dönemiyle birlikte, bu savaş söylemleri daha da şiddetli hale gelmiş ve NATO yanlısı söylemler, halkı adeta bir beyin yıkama sürecine soktu. Rusya’nın Ukrayna’ya yaptığı saldırı, birçok siyasi çevre tarafından, Rusya’nın emperyalist bir tehdit olarak sunulmasına olanak sağladı. Ancak bu söylemler, 2014 Maidan Darbesi’ni ve Ukrayna’nın NATO’ya doğru kayan dış politikasını görmezden geliyor.
2014 MAİDAN DARBESİ VE NATO’NUN ETKİSİ
Maidan Darbesi, batı destekli bir hükümet değişikliği olarak kayıtlara geçti. ABD’nin Ukrayna’ya 5 milyar dolar yatırım yaptığına dair açıklamalar ve darbenin hemen ardından gelen NATO yanlısı hükümet, Rusya’yı büyük bir tehdit olarak hedef aldı. Bu sürecin ardından, Ukrayna’nın NATO üyeliği konusunda yaşanan gerginlik, Rusya’nın sınırlarına yakın bir şekilde nükleer silahların yerleştirilme olasılığını gündeme getirdi.
Ukrayna’nın nükleer silah edinme hakkı konusunda yaptığı açıklamalar, 2014’teki Budapeşte Anlaşması’nın ihlali anlamına geliyor. Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy, 2022’de bu konuda daha açık ifadeler kullanarak, nükleer silah edinme yolunun hala açık olduğunu belirtti. Bu durum, tıpkı 1962’deki Küba Krizi’ne benzer şekilde, NATO’nun Rusya’ya karşı daha da sert bir duruş sergilemesine neden oldu.
NATO’NUN STRATEJİLERİ VE KAMUOYUNDAKİ MANİPÜLASYON
NATO, Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesine dair gerçekleri çarpıtarak, halkı savaşın meşruiyetine ikna etmeye çalışıyor. Bu söylemler, aynı zamanda çevresel felaketlerin artmasına ve toplumların yaşam koşullarının bozulmasına neden oluyor. NATO’nun savunduğu “özgürlük mücadelesi” söylemi, aslında tüm dünyayı tehlikeye atan bir stratejinin parçasıdır.
Almanya’daki siyasi partiler de, bu manipülasyona katkı sağlamakta ve savaşın devamını savunmaktadır. Özellikle CDU, Rusya’nın “kolonyal” ve “emperyal” taleplerini terk etmesini isterken, bu söylemler savaşın daha da şiddetlenmesine yol açmaktadır. NATO’nun bu propagandası, Anayasamızın barışçıl hükümlerini ihlal etmektedir.”
BARIŞÇIL BİR ÇÖZÜM ÇAĞRISI
Trautvetter, NATO’nun caydırıcılık stratejisinin aşılması gerektiğini ve bunun yerine tüm devletlerin güvenlik çıkarlarının saygıyla karşılanacağı, ortak bir güvenlik alanı oluşturulması gerektiğini vurguluyor. Bu yaklaşım, 1990’larda Olof Palme, Willy Brandt ve Michail Gorbaçov’un savunduğu bir barış düzenine dayanıyor. Bu düzen, Avrupa’daki güvenliği sağlamak ve nükleer savaşın önüne geçmek için tek geçerli yol olarak öne çıkıyor.
YENİ POSTA – BERLİN
KAYNAK: https://www.nachdenkseiten.de/?p=128394