Gerçekler ve hayaller: Almanya siyasetinde kadınların ağırlığı geriliyor
BirGün yazarı Gürsel Köksal’a göre, “Almanya’yı kadınların ülke yönetimindeki ağırlığının gerilediği bir gelecek bekliyor.”
Angela Merkel’in görev süresi resmen bitti, ancak yeni hükümet kurulmadığı için bir süre daha Almanya’nın başında.
Sosyal demokrat, yeşil ve liberal partiler arasındaki koalisyon görüşmeleri başarıyla sona erip, yeni bir hükümet kurulduğunda 16 yıllık Merkel dönemi sonra erecek. Böylece Almanya’yı bir kadın liderliğindeki hükümetlerin yönettiği tarihi dönem de geride kalmış olacak. SPD’nin federal başbakan adayı Olaf Scholz’un başkanlığında kurulacak bu hükümette, özellikle Yeşiller’deki güçlü kadın kotası nedeniyle çok sayıda kadın bakan görev alacaktır. Ancak parti kulislerinden dışarıya sızan bilgiler dışişleri, içişleri, maliye ve ekonomi gibi güçlü bakanlıkların büyük bir olasılıkla erkek politikacılara gideceğine işaret ediyor.
Yani Almanya’yı kadınların ülke yönetimindeki ağırlığının gerilediği bir gelecek bekliyor.
Tabii söz konusu görüşmelerden olumlu sonuç çıkmazsa – zaman zaman liberallerin dayatmaları nedeniyle tıkanmalar olduğuna, bu partiye verilen ödünler nedeniyle Yeşillerin tabanındaki memnuniyetsizliğin arttığına dair söylentiler yayılıyor – Merkel dönemi birkaç ay daha sürebilir. Ancak bu durumda gündeme gelebilecek hükümet seçenekleri için de aynı durum geçerli. İki seçenek var ya sosyal demokrat – Hıristiyan demokratlar arasında yeni bir “büyük koalisyon” ya da “sosyal demokrat-yeşiller” azınlık hükümeti.
Her ikisinde de güçlü profilli kadın politikacıların yer alması olasılığı çok düşük.
Parti yönetimleri açısından da benzer bir durum söz konusu.
POLİTİKADAN BEZDİRİLMİŞ KADIN POLİTİKACILAR
Merkez sağın en büyük partisi CDU’da (Hıristiyan Demokrat Birlik) Merkel’den sonra genel başkanlığı üstlenen, ardından Savunma Bakanlığı’na da getirilen AKK (Annegret Kramp-Karrenbauer) partili erkeklerin yıpratmaları sonucu bu görevi sadece iki yıl (Aralık 2018 – Ocak 2021) sürdürebilmişti. Anlaşılan politikadan öyle bezmiş ki, son seçimde yeniden federal milletvekili seçildiği halde, yerini bir genç politikacıya bırakarak çekilmeyi tercih etti. CDU, son seçimde yaşanan hezimetin ardından bugünlerde yeni bir genel başkan seçecek ve bunun için yarışanlar arasında tek bir kadın politikacı bile yok.
SPD’de de kadınlar açısından durum pek iyi sayılmaz. Tarihin ilk kadın genel başkanı Andrea Nahles de bu görevde sadece bir yıl (Nisan 2018-Haziran 2019) kalabilmiş, sonunda siyaseti tamamen bırakarak, bir kenara çekilmişti. SPD, ondan sonra Yeşiller’deki gibi bir kadın, bir erkekten oluşan eşgenel başkanlık sistemine geçti. Ve o dönem seçilen Saskia Esken’in bu görevini halen sürdürüyor ve önümüzdeki dönem de sürdüreceği kesin. Ancak kimi gözlemcilerin ısrarla “SPD’nin sol kanadının temsilcisi” olarak gösterdiği Esken’in parti içinde ve gelecekteki hükümet politikalarında bir ağırlığının olması beklenmiyor.
Yeşiller için de benzer bir durum var. Aslında eş genel başkanlarından Annalena Baerbock’un “federal başbakan adayı” olarak ilan edildiği günlerde durum farklıydı. Ancak ondan sonra sürekli oy kaybına uğrayan ve bir ara anketleri en önde götüren Yeşillerin sandıktan üçüncü parti olarak çıkmasının sorumlusu olarak gösterilen Baerbock’un parti yönetimindeki ağırlığı iyice geriledi. Koalisyon görüşmeleri başladığında geleceğin federal başbakan yardımcısı ve dışişleri bakanı olarak görülüyordu. Söylentilere bakılırsa artık bu makamların en güçlü adayı değil.
HER ŞEY OLUMSUZ DEĞİL
Tabii kadın politikacılar açısından her şey olumsuz değil.
Siyasetin en önemli kurumu Federal Meclis’in yeni başkanıyla, beş başkan yardımcısından dördü kadın milletvekilleri arasından seçildi.
Politik pratiğe etkisi daha çok sembolik, yine de bu durumun elbette siyasette kadının rolü açısında önemli bir gösterge.
Ancak kadınlar açısından olumlu gelişmeler bundan ibaret.
Son genel seçimin sonuçları da dikkate alınacak olursa, Almanya’da kadınların politikadaki ağırlığı açısından önceki dönemlere göre gerilediğini söyleyebiliriz.
Gerçi yeni meclisteki kadın milletvekili oranı, bir önceki döneme göre yüzde 4’ün üzerinde bir artışla yüzde 35’i buluyor (Toplam 735 milletvekilinin 255’i kadın). Ancak 2011’deki oran yüzde 36,5’i bulmuştu. Yani meclisteki kadın milletvekillerinin oranı artmıyor, aksine azalıyor.
Eyalet ya da yerel yönetim meclislerindeki durum daha da kötü. Almanya’daki 16 eyalet meclisindeki kadın milletvekillerinin oranı yüzde 30, yerel yönetimlerdeki kadınları oranı ise yüzde 15.
Ülkenin önde gelen kadın örgütlerinin birlikte yaptığı son “Berlin deklarasyonu”nda da “Seçimden sonra siyasetin bir kez daha ağırlıkla erkeklere kaldığı görülüyor” denilerek, bu duruma işaret ediliyordu. 43 kadın örgütünün ortak açıklamasını destekleyen geçmişin güçlü kadın politikacılarından Prof. Dr. Rita Süssmuth (CDU), hem de eyalet ve yerel yönetim meclislerinde kadınların oranını arttıracak yasal düzenlemelere gidilmesi çağrısında bulunuyor. CDU’lu Merkel de geçenlerde yaptığı bir açıklamada kadınların siyasetteki rolünden şikayet etmişti.
Merkez sağdaki güçlü kadın politikacılardan zaman zaman böyle şeyler duyuluyor, ancak merkez sağ ve liberal partilerin ve elbette aşırı sağın direnişi nedeniyle, kadınların yasama organlarındaki konumunu güçlendirecek kotaların yasallaşması en azından bir dönem daha mümkün değil.
Bunun yolu da solun güçlenmesinden geçiyor.
Siyasi yelpazenin solundaki partilerin geldiği aşama bunu gösteriyor.
Şu anda Yeşiller ve Sol Parti’nin meclisteki kadın milletvekilleri erkeklerden daha fazla. SPD’deki kadın milletvekillerinin oranı da oldukça yüksek.
Dünyayı içinde bulunduğu duruma erkekler getirdiği için kadınların siyasetteki ağırlığının artması nereden bakılırsa bakılırsa iyi bir şey. Azalması da kötü tabii ki…
GÜRSEL KÖKSAL – FRANKFURT