İngiltere’nin topa neden girmediği soruluyor: Büyükelçi krizinde kuliste kimler var?
Türkiye’de Osman Kavala davasıyla ilgili 10 ülkenin büyükelçilerinin yayınladığı ortak çağrıya Birleşik Krallık Büyükelçisinin dahil olmaması Türkiye’de ve Britanya’daki Türkler arasında merak konusu olmaya devam ediyor.
Türkiye ile yürütülen diplomatik ilişkilerde özenli yaklaşımıyla tanınan İngiliz hükümetinin bu yaklaşımı siyaset kulislerinde “olumlu ve sağduyulu” bir yaklaşım olarak yorumlanırken, bazı kesimler perde arkasında “izle ve gör” stratejisi olabileceğini belirtiyorlar.
Birleşik Krallık hükümetinin çiçeği burnunda yeni Dışişleri Bakanı Liz Truss ve Başbakan Boris Johnson konuyla ilgili herhangi bir açıklama yapmamayı tercih ederken, İngiliz medyasında sadece BBC’nin dünya haberleri bölümünde kısa bir haber olarak konuya yer verilmesi ve Türkiye’nin U dönüşü yapmasıyla birlikte konunun tamamen medyadan kalkması da İngiliz kamuoyunun konuyla pek de ilgilenmediğini gösteriyor.
Peki, Birleşik Krallık’ta yaşayan biz Türkler için durum nasıl? Perde arkasında başka bir şeyler mi var, yoksa konu İngiliz siyasetinin hassas terazisinde mi?
YENİ ATANAN BAŞKONSOLOSUN ROLÜ OLABİLİR Mİ?
Birleşik Krallık’ın İstanbul Başkonsolosu olarak atanan, Kuzey Kıbrıs kökenli Kenan Poleo’nun, göreve geldiği günden bu yana, iki ülke arasındaki bağların kuvvetlenmesi yönündeki adımlarının Türk medyasına yansıması, Başkonsolos’un sosyal medya hesaplarından yaptığı yayınların büyük beğeni alması, son derece yapıcı ve sempatik biri olan Başkonsolos’un Türkiye’ye duyduğu yakınlık, ister istemez akıllara şu soruyu getiriyor: Acaba yeni Başkonsolos bu topa girilmemesini sağlayan isim mi?
Osman Kavala’nın tutukluluk halinin devam ediyor olması ve Türk kamuoyunun bile anlamakta zorluk çektiği bu tutukluluk sürecinin, Türkiye’de bulunan yabancı ülke elçilerinin gündeminde yer alması ve hükümete çağrıda bulunmaları iyi niyetli bir çaba mı, yoksa üzerlerine vazife olmayan bir iş mi, orası çok ince bir çizgi. Yapılan çağrının Viyana Sözleşmesi kurallarını ihlal etmemek anlamına geldiğini, 41’inci maddeye uymaya devam edeceklerini söylemiş dahi olsalar, bu konuda da net bir cevap yok. Türk Dışişleri, adı geçen elçileri bakanlığa çağırıp uyarıda bulunarak diplomatik olarak yapılması gerekeni yapmıştı ve konu orada kapanmalıydı.
Ancak öyle olmadı, elçilerin sınır dışı edilmeleri talimatına kadar gitti ve ülkelerin yayınladığı “Biz 41’inci maddeye uyuyoruz” tweet’ini Türkiye “yola geldiler” diye yorumlayıp U dönüşü yapınca konu kapanmış oldu. Ancak bu 10 ülke ve onların yakın partnerlerinin bu krizin çetelesini mutlaka tutacaklarını, Birleşik Krallık hükümetinin, adı geçen bu 10 ülke ile ileri düzeyde işbirliği içinde olduğunu unutmamak gerekiyor.
Adı geçen bu 10 ülkenin, söz konusu çağrıyı yapmak üzere sosyal medya hesaplarında “yayınla” tuşuna basmadan önce, Birleşik Krallık’ın Türkiye elçisine “Senin de ismini yazalım mı?” diye sormuş olabileceklerini tahmin etmek hiç de zor değil.
Ayrıca, bu 10 ülkenin elçilerinin kendi ülkelerinin Dış İşleri’nin bilgisi ve onayı olmadan böyle bir aksiyon alabileceklerini söylemek de mümkün değil.
Sonuç olarak, ortada kulisi çalışılmış, üst makamlara danışılmış, diğer ülkelere “sen de gel katıl” denilmiş bir durum var.
Ve her ne olduysa, İngiliz Milletler Topluluğu üyesi olan ülkelerin bazısı bu 10 ülke içinde ama Birleşik Krallık değil.Peki Birleşik Krallık bu planlı eylemin neresinde?
Kuliste olabilir mi?
Birleşik Krallık destekleyici mi, köstekleyici mi?
İşte asıl merak edilen bu.
DIŞ POLİTİKADA ODAK NOKTASI TİCARETİ KUVVETLENDİRMEK
Türkiye, ne yazık ki, gelişmiş demokrasilerde görünmeyen bir amatörlükle dış ilişkilerinde de saygınlığını yitirmiş vaziyette. Artık tüm dünya bunu anladı, ama gel gör ki, işin içine ticaret girince durum değişiyor.
Türk Hükümeti U dönüş yapsa da, bu tavır, bu meydan okuma, yok sayılamıyor.
İşin özü, kimseye parmak sallamadan, ülkeler arası ticaret ve işbirliğini kuvvetlendirecek diplomasiyi yönetebilmek. Mesele ülke çıkarları olduğunda her ülke, her devlet adamı böyle yapmalı. Sapla samanı karıştırmadan, ortada sanki Milli Egemenlik’e taciz varmış havası yaratmanın ne anlamı var?
Peki Türkiye bu durumda ne yapmalı?
Konuya madem Birleşik Krallık ve Türkiye ekseninden yaklaşıyoruz, o zaman Türk Dışişleri bu durumu fırsata çevirecek hamleler yapmalı. Bakın Birleşik Krallık’ın yeni Dışişleri Bakanı Liz Truss’a! Eski Bakan Dominic Raab’a göre daha fazla ülkelerarası işbirliği ve ticaret seferberliği yapıyor ve her hafta Britanya topraklarına en uzak ülkelere gidip yeni protokoller imzalıyor.
Türkiye de Birleşik Krallık ile ticareti arttıracak yeni bağlantılar için atağa kalkabilir. Hatta İngiliz Milletler Topluluğu ile ortak işbirliği protokolleri bile imzalayabilir, güçlü bir topluluğun güçlü bir ticaret partneri olmaya odaklanabilir
Öyle Kanada ve Yeni Zelanda’yı önemsemiyormuş gibi bir tavır içine girmekten de vazgeçer. Ayrıca, İngiliz hükümetine gösterdiği sağduyudan dolayı teşekkür dahi edebilir.
Ülkenin başındaki kişinin belki planlı belki kontrolsüz ağzından kaçırmış olabileceği o tehdit cümlelerinin ülkeler arası ticaret ve işbirliğini yerle bir etmesine izin vermeden, hızlı bir hamle ile diplomasi kulisleriyle, krizi fırsata çevirebilir.
Hayal mi?
Bence değil.
GÖZDE SAPANLI – BIRMINGHAM / BİRLEŞİK KRALLIK
Üst manşet