Dr. Mahir Konuk: Fransa’da Macron’un “sona doğru” adımları

Dr. Mahir Konuk: Fransa’da Macron’un “sona doğru” adımları
Yayınlama: 19.09.2024
5
A+
A-

Çalışmalarını uzun yıllar Paris’te sürdüren Dr. Mahir Konuk, Fransa’nın ağır bir krizden geçmekte olduğunu belirtti ve “liberallerin faşizm planlarına gözlerin kapanmaması gerektiğini” hatırlattı.

Dr. Konuk, Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron’un görünür kıldığı derin krizin muhtemel sonuçları hakkındaki sorularımızı yanıtladı.  

– Fransa’da kriz nasıl bir aşamada? Macron yeni başbakan atamasıyla neyi ilan etmiş oldu? Fransa kapitalizminin bu krizinde, sağ ve sermaye, acaba yeni kombinasyonlarla bir huruç harekâtı mı deniyor? Jean-Luc Mélenchon bu çıkışı göğüsleyebilecek mi? Sahnede nasıl bir cepheleşme var?

Dr. MAHİR KONUK – Fransa’da yeni gelişmelerle “sona doğru” temelli bir adım daha oldu. Daha çok bir “kara delik” tarafından hortumlanmayı andıran her durumda olduğu gibi, adeta kaçınılmaz bir sonun çekim gücüne kapılmış gibi görünen hiçbir hareket veya nesne sanki tesadüfi olarak veya bir yanılgı sonucu bulunduğu yerde duruyormuş gibi görünmüyor. “Sona gelindiği” olgusunu ve bu sonun temelli bir bitiş, bir tükeniş veya “ölüm hali” olduğunu oradan çıkarıyoruz.

En son Fransa gibi hem bir düşünce ve hem de bir toplumsal ve siyasal özgün bir varoluşa sahip ülkenin başkanı olarak Macron tarafından gerçekleştirilen “liberal-ırkçı faşist” koalisyonuna götüren sürecin ilk adımı “parlamentonun feshi” olayı oldu. Aslında bu adım ile liberal faşist diktatörlükle ırkçı faşist diktatörlük arasında bir tür “nöbet değişimi” yapmak planlanmaktaydı: Kamuoyu yoklamalarında kesin olarak ve tek başına iktidara gelecekmiş gibi görünen ırkçı Le Pen partisinin önünü açarak… Fransa’nın “sol yöneticilerinin” bir kısmının ihanetle özdeşleşen çekimserliği değil ama Fransız emekçi halkının geleneksel devrimci sağduyusu bu oyunu bozdu ve Le Pen’ci parti “açık ara önde” gösterilse de ancak üçüncü sırayı işgal edebildi.

Buna karşılık onun yerine gerileyeceği tahmin edilen “Yeni Halk Cephesi” (YHC) mutlak parlamenter çoğunluğu sağlayamamış olsa da birinci “çoğunluk grubu” konumunu alarak “Cumhuriyetçi geleneğe” göre Macron’un hükümet kurmayı teklif etmesi gereken bir konum kazanmış oldu. Fakat bütün planları bozulan Macron ve şürekâsı ilk önce olimpiyat oyunlarını da bahane ederek, bu atamayı yapmayıp Cephe’nin dağılmasını bekledi. O da tutmayınca “demokratik usul ve kaidelere” bütünüyle aykırı olarak, parlamento seçimlerinde sonuncu olan “sağcı” bir partinin adamı ile üçüncü olan Le Pen destekli alternatif ve cebri bir “liberal” veya değil ama faşist ve emekçi halk düşmanı karakterde olduğu kesin görünen bir koalisyon oluşturarak, aslında katı bir diktatörlüğe doğru bir “yumuşak geçiş” gerçekleştirmiş oldu.

NEOLİBERALLERİN FAŞİST KARDEŞLİĞİ

Vardığımız yerde ortaya çıkan sonuç, bu haliyle bile Macron’un ve onun temsi ettiği neoliberal-küreselci kanadın mutlak bir başarısızlığını simgelemektedir. Çünkü:

1) Plan, artık yönetemez durumda ve iyice teşhir olan liberal faşist diktatörlüğün en ırkçı, zalim ve takındığı o “sahte muhalif” tüylerle emekçilerin önemli bir kısmını peşinden sürükleyen Le Pen’ci partiye sermayenin bütün “pis işlerinin” taşeronluğunu yaptırmayı ve zaten epeydir “bitkisel hayata” geçmiş olan kapitalist sisteme, en azından kısa bir süre için de olsa soluk aldırmaktı. Ama bunu başaramadılar ve şimdi Le Pen’ciler, seçimlerde umduklarını bulamasalar da kendi pis işlerini onlara yaptırabilecek konuma gelmiş oldular.

2) Çok uzun süreli olacağa benzemeyen bu durum, sahne dışına atıldığı sanılsa da Yeni Halk Cephesi’ne de, neoliberallerin “klasik-ırkçı stildekiler” ile olan “faşist kardeşliğini” teşhir etmeyi ve bunun ışığında “ortadan kaybolma” siyaseti izleyen sözde “solcuları” (ki bunlardan FKP ve Sosyalist Parti’de bol miktarda bulunmaktadır) artık bir tercih yapmaya zorlamasının şartlarını hazırladı.

Bu arada kimse Macron ve onun taşeronluğunu yaptığı küresel sermaye mihrakının bu kadar hatayı kabiliyetsizliklerinden yaptığını sanmasın. Zira dünyanın her yerinde benzerlerine şahit olduğumuz liberal-ırkçı faşist kardeşliğinin boy göstermesi, aslında zalimlikte ve insan varlığını tehditte bir üst sınıfa geçmiş durumda olan kapitalist sistemin tükenişinin de resmi olmaktadır. Kimsenin görmek istemediği ve daha da vahimi görünmesini yasakladığı ama yine de içinde yaşadığımız toplumsal ve siyasi olayları biçimlendiren bir gerçekle karşı karşıyayız: Kapitalist sistem 500 yaşını aşmış durumda ve ne içten ne de dıştan kendisine ayrılan ve içinde şimdiye kadar hayat bulduğu zaman ve mekân aralığı kalmamış durumda. Bu yüzden, faşist diktatörlük olmadan kapitalist sistemin ayakta kalamayacağı birkaç on yıldır zaten belliydi. (Bu konudaki çalışmalarımızı yayınladığımız kitaplarda açıklamaya devam ediyoruz: “Denge ve Devrim”, “Çıkış Hattı”, “Yol Ayrımı”… El Yayınları baskısı…)

Artık bir faşist diktatörlük ve savaş ortamı olmadan sistemin “bitkisel hayatı” dahi sürdüremeyeceği elle tutulur ve görmek isteyenin rahatlıkla görebileceği bir hal aldı. Macron’un “kural ihlali” yaparak ve dolayısıyla kendi kendisini de teşhir ederek böyle davranması, başka türlü davranamadığı içindir; aynı şekilde bu durum kapitalist sistemin bir “kara deliğe” dönüştüğünü de örneklemektedir. Fransa’daki durum ve yaşanan deneyler, “emek cephesi”nin ve sınıf mücadelesinin kampında yer alanların, çeşitli hal ve gidişleriyle faşizmin her türüne karşı mücadele kapasitesi olduğunu göstermesi açısından başka ülkedeki mücadelelere de örnek olacak niteliktedir.

Seçim sonrası mülakatımızda Mélenchon’un ve Boyun Eğmeyenler hareketinin tarihsel misyonunun “devrim yapmak” değil ama “emekçi halk kitlelerinin” devrime doğru taşınması olduğunu söylemiştik. Onlar bu yönde olabildiğince başarıyla yollarına devam ediyorlar, gözlemleyebildiğimiz kadarıyla. Bu yüzdendir ki, bir Mélenchon figürü bütün reformist radikalliğine rağmen karşıdevrimin her türünün boy hedefi olmuş durumda. Unutmamak gerekiyor ki, o FKP ve SP nin yöneticilerinin de boy hedefinde de Mélenchon bulunmakta. Ve onlar, eğer kendi etkileri altındaki emekçi kitlelerin gazabından korkmasalar, Cephe’den ayrılarak, yöneticiler olarak büyük çapta “faşistler koalisyonuna” katılmaya hazır görünüyorlar…

KRİZDEN KURTULUŞ YOK!

– Kitabınızda ve son makalelerinizde de var: Bir “liberal faşizm” kavramlaştırması yapıyorsunuz. Bu kavram açısından Fransa ve Avrupa’da ne gibi somut adımlar atılıyor? İtalya, Hollanda’daki hükümetler ortada. Avusturya’da ay sonunda yeni genel seçimler var ve orada da faşizan FPÖ birinci parti çıkacak. Almanya’nın doğu eyaletlerinde ise AfD (Almanya için Alternatif) zaten önde. (Yine doğu eyaleti olan Brandenburg’da iki hafta sonra bir eyalet meclisi seçimi daha var. AfD orada da birinci parti çıkacak.) Alman krizi Avrupa’nın en büyük krizi olabilir. Acaba merkez sağ ile bu yeni aşırı sağ diyebileceğimiz akımların koalisyonu üzerinden mi Avrupa kapitalizmini krizden çıkarmaya çalışıyor büyük sermaye?

Dr. MAHİR KONUK – Kapitalizm tarihsel ve toplumsal bir formasyon olarak eriştiği yerde artık ne “bu krizden” ne de başka bir “krizden” kurtulabilir. Kurtulamaz yani! Bu en başta madden imkânsız! Çünkü yaşadığımız olayı bir “kriz” olarak tanımlamak mümkün değil: Yaklaşık elli yıldan beri süren bir “kriz” nerede görülmüş? Zamanında biz de bu yanılgıya düşmüştük, ta ki kapitalizmin ezeli ebedi bir oluş olmadığını algılayana kadar. Bizim bu konudaki en büyük yanılgımız, kapitalizmin sonunu başında aramamız ve “her zaman bir yolunu buldular, savaş çıkararak ve/veya faşist diktatörler ikame ederek…” diyerek de devam etmemiz…

Kapitalizmin mevcut durumunu anlamak için gözlerimizi geçmişine değil ama geleceğine dikmemiz gerekmektedir: Yarım asırdır kapitalizmi kapitalizm yapan “değişmeyen sermaye miktarının” sürekli düşmesi (Fransa) ve bu durumu değiştirecek tedbirlerin (üretim faaliyetinin geri getirilmesi dahil) eskisi gibi çare olmaktan uzak olması gibi… Bu tedbirlerin içine “3. Dünya Savaşı” gibi bir olayı da katabiliriz. Ancak bununla biz 3. Savaş çıkmaz diye bir kehanette bulunmuş olmuyoruz; eğer bu savaş onları kurtarabilseydi çoktan çıkarılmış olması gerekirdi, zira bir savaş kapitalist sistem için rant kapılarını yani “yeni bir sanayi atılımını” sağlayabildiği oranda gündeme alınacaktır.

“EMEKÇİLER İÇİN REFAH” KORKUSU

Ama üretim faaliyetinin gelişmesinin sermaye rantı yerine eğer işletilirse nesnel olarak emekçiler için refah üreteceği bir durumda, aranan rant geniş çaplı ve uzun erimli olarak nasıl sağlanabilecek? Bu demektir ki, eğer küresel sermaye bir dünya savaşı çıkarırsa bunu ancak ve ancak artık leş kokan kendisini ve “size de yar olmasın” diyerek bütün insanlığı yok etmek için yapacaktır. Onun için en rasyonel olan durum bu merkezdedir, ne yazık ki… Kapitalizm, kendi gelişim kapasitesini geliştirerek var olma imkânını sürekli kaybettiğinden ve kendisine ayrılan zaman-mekân aralığı da sürekli geriye sardığından, geçmişte kendisi için olduğu gibi “ücretli köleleri” için de kabul edilebilir olan her şey, eski anlamlarının tersini ifade eder duruma gelmiş durumda. Tıpkı George Orwell’in distopyasında olduğu gibi. Bu tür kavramların başında ise faşizan ezilenler ve zayıflar için bir özgürlük kısıtlaması olarak toplumsal pratikte ve siyasette yeni ifadesini bulan “liberalizm” gibi…

Bilinmelidir ki, bu şekilde bir “liberal faşizm” kavramı yaratmaktan yana değiliz. Bu tür spekülatif yaklaşımlarla fazla yol alınamayacağını da biliyoruz. “1984” romanının öznelerinin anasından diktatör doğan kötü ruhlu insanlar olmadığını, bunların hepsinin günümüzde küresel sermayenin hizmetinde sadece “görevini yaptığını” sanan ve içinde yaşadığı sistemi sorgulamaktan “zarar gelir” diye kaçan insanlar (Bkz. Hannah Arendt) olduğunun bilincinde olduğumuz bilinmelidir. Kısaca ifade etmek gerekirse“liberal faşizm” bitkisel hayata geçmiş olan kapitalizmin hizmetindeki insanların destekledikleri ve yöneterek uyguladıkları ekonomik, siyasi ve ideolojik sistemin adıdır; “burjuva demokrasisi” ve “parlamentarizmin” içeriğinden arındırılarak ve her türlü güç kullanılarak kapitalizme hizmeti öngörür… Kendisi dışında başka hiçbir alternatifin olamayacağını dini bir inanç vesilesi yapar: Gerçekten de kapitalist sistem içinde kalarak ona karşı çıkmak artık imkânsız hale gelmiştir. Bunun en güzel örneğini sanırım Fransa’nın son durumunu açıklarken vermiştik.

Ama son olarak şunu söylememiz gerekir ki, biz liberal faşizm gerçeğiyle ekonomik bir yaklaşım geliştirerek tanışmadık, bu ikinci aşamada başvurduğumuz bir şey oldu. Onunla ilk defa toplumsal pratikte gözlem yapan bir sosyolog olarak tanışmış olduk. Bunun nasıl gerçekleştiği, “Denge ve Devrim” ve “Çıkış Hattı” adlı çalışmalarımızda örneklenerek açıklanmıştır. 

SOLUN DURUMU

– Peki o zaman, “Quo Vadimus”? Nereye gidiyoruz? Sol bu cendereden toplumları nasıl çıkarabilir ve nasıl bir sol gerekiyor?

Dr. MAHİR KONUK – Çok kısa olarak şunu söyleyebiliriz: Fransa’daki son durum, kapitalist sistemin kendisini sorun haline getiren her türlü ideolojik ve siyasi muhalefetin varlığına tahammülü kalmamış durumdadır. Dikkat edilsin, bu konuda muhalefetin kendi kendisini “sol”, sosyalist, demokrat, komünist olarak tanımlamasının önemi yoktur, ama muhalifliğinin “kapitalizmi sorun haline getirmiş” olmasıdır önemli olan. Tıpkı Fransa somutunda halk cephesi kompozisyonunda yaşandığı üzere… Aynı gerçeklik diğer bir şekilde ifade edilirse artık “orta yol” imkanı hiçbir şekilde kalmamıştır. Reformist “Boyun Eğmeyenlerin” ve Mélenchon’un muhalefet yaparken tutarlı olmaya çabalaması ve de tersi bir örnek olarak FKP yöneticilerinin neoliberallere ve Macron’a baygın gözlerle bakarak kırıntı dilenme alışkanlığını sürdürmesi örneklerinde olduğu gibi…

“Orta”nın ortadan kalması “devrimin” bir seçim meselesi değil ama nesnel bir zorunluluk haline geldiğinin ifadesinden başka bir şey olmamaktadır…

YENİ POSTA – PARİS

KAYNAK: https://biryenicumhuriyet.com.tr/2024/09/13/dr-mahir-konuk-fransada-macronun-sona-dogru-adimlari/

(FOTO: www.commons.wikimedia.org)