DİDF’ten sert tepki: Salgınla göstermelik mücadele ediliyor
Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu (DİDF), küresel salgınla mücadelede Alman yetkililerin de sınıfta kaldığını ileri sürdü. Aşı çağrısı yapan DİDF, toplumun bölündüğü uyarısında da bulundu ve “insana ve sağlık sistemine yaklaşım zihniyetinde temel bir değişikliğin olması ve mantıklı çözüm üretici kararlar alınması” gerektiğini bildirdi.
Köln merkezli DİDF, “Pandeminin önlenmesi için alınan kararlar göstermelik ve yetersizdir!” başlıklı bir bildiriyle, hem Almanya’da sağlık engeli olmayan herkesi aşıya çağırdı hem de hükümetlerin tüm sorumluluğu insanların üzerine yükleyerek, toplumu “aşılılar ve aşısızlar” diye bölmeye çalıştığını belirtti. DİDF yönetim kurulu imzalı bildiride, şu eleştiri ve saptamalar yer aldı:
“Almanya’da günlük koronavirüs vaka sayısının 50 bin, insidens rakamının 340’ın üzerine çıktığı bir süreçte, 18 Kasım Perşembe günü Federal Parlamento’da ve Başbakanlar Konferansı’nda alınan kararlar pandemiyle mücadelede yaşanan sorunları çözmeye hizmet etmeyecektir.
Hükümet kurma çalışmalarına devam eden SPD, Yeşiller ve FDP, küçük farklılıklarla büyük koalisyonun yolundan devam ediyor. Büyük koalisyonun aldığı kararların da yeterli olmadığı, yanlış olduğu, vatandaşı oyaladığı bugün daha açık görülmüştür. Hükümet olacak partiler, pandeminin yayılmasını kalıcı olarak engelleyecek acil kararlar alma yerine, sorumluluğu bireylere yükleyerek çözme politikalarını devam ettirmektedir. Bu politikalar, bir yandan hükümetlerin ekonomik ve sosyal alanda yapması gerekenlerin üstünü kapatıyor, diğer yandan toplum içerisinde yaratılan ‘aşılılar’ ve ‘aşısızlar’ gibi bölünmelerin derinleşmesini körükleniyor.
Bugün ortaya çıkan bilimsel verilere göre, aşı tek başına pandeminin yayılmasını engellemese de ölüm oranlarını azalttığı, direnci arttırdığı, hastalığa yakalananlarda hastalığın hafif atlatıldığı bilinmektedir. Bu nedenle federasyonumuz özel engeli bulunmayan herkesi aşı olmaya çağırıyor. Hükümet isteyen herkesin aşıya ulaşma ve aşı olma olanaklarını genişletmeli, gerekli olan yerlerde hızlı bir şekilde aşı merkezlerini yeniden açmalıdır.
Her şeyden önce, Covid-19 pandemisinin ‘global bir sorun’ olduğu kabul edildiği halde, global bir mücadele anlayışıyla hareket edilmiyor. Her ülkenin kendisine göre önlemler aldığı, kendi yurttaşlarını aşılama çabası içine girdiği bu süreçte derin bir aşı adaletsizliği söz konusu. Zengin ülkelerde nüfusun yüzde 70’inden fazlası iki doz ile aşılanırken, yoksul ülkelerde bu oran ancak yüzde 5 civarında. Bunun başlıca nedeni aşıyı bulan ülkelerin ve tekellerin patent hakkını elinde tutarak üretimi sınırlandırmasıdır. Bunun için Covid-19 aşısı için patent derhal kaldırılarak, her ülkenin üretme olanakları teşvik edilerek, herkese ücretsiz şekilde aşıya ulaşma hakkı sağlanmalıdır. Aşı birkaç tekelin milyarlar kazandığı bir araç olmaktan çıkarılmalıdır.
İNSANA VE SAĞLIK SİSTEMİNE YAKLAŞIM DEĞİŞMELİDİR
Aşılı olanların da virüsü taşımaya devam ettiği gerçeğine rağmen, Başbakanlar Konferansı’nda alınan kararlarla 2G ya da 3G kuralına uyan herkes için hayatın adeta normal bir şekilde sürmesi gerektiği savunuluyor. İşyerlerinde ve toplu ulaşımda 3G, sosyal yaşamda ve ilişkilerde 2G uygulamasını anlamak mümkün değildir. Söz konusu kuralların yerine getirilmesi durumunda da virüsün yayılmaya devam edeceği açıktır. Bu nedenle öncelikle insana ve sağlık sistemine yaklaşım zihniyetinde temel bir değişikliğin olması ve mantıklı çözüm üretici kararlar alınması gerekiyor.
Almanya gibi yurttaşlarının yüzde 70’ine yakınına iki doz yaptıran, bu kesimlere üçüncü dozu da yaptırmaya başlayan ülkelerde toplum ‘aşılı olanlar’ ve ‘olmayanlar’ olarak ikiye bölünerek, adeta pandeminin yayılmasının başlıca nedeni olarak aşısızlar gösterilmektedir. Bu yaklaşım, var olan sorunların üzerinin örtülmesi için hükümet ve egemen sınıflar tarafından yaygınlaştırılmaktadır. Sağlık, eğitim, ulaşım gibi alanlarda yapılması gerekenlerin ve yapılan kısıtlamaların üstü kapatılıyor.
Pandemiye karşı mücadelede en önemli adım, sağlık hizmetlerinin iyileşmesi ve personel kapasitesinin artırılmasıdır. Ne var ki, son bir yıl içindeki pandemi döneminde, ülke genelinde 4 bin yoğun bakım yatağının yok edildiği, 20 hastanenin kapatıldığı, 10 bin hasta bakıcının çalışma koşullarının ve ücretlerinin kötü olmasından dolayı işten ayrıldığı bir ortamda, hükümetin pandemiye karşı mücadele ettiğini söyleyebilmek mümkün değildir. Her fırsatta vazgeçilmez ve cephenin ön safında yer aldıkları için alkışlanan sağlık emekçilerinin ücretleri 2019-2021 arasında sadece saat başı brüt 1,5 Euro arttı.
Bütün bunlar Almanya gibi zengin bir ülkenin sağlık sisteminin daha ağır pandemi koşullarına hazır olmadığını gösteriyor. Yoğun bakımda yatak sayısının artırılması gereken bir dönemde tersi yönde hareket edilmesi insan sağlığına hiçbir şekilde değer verilmediğini bir kez daha gösteriyor. Hükümetin pandemiyle mücadele konusunda samimiyeti, sağlık hizmetlerinin ve çalışanların koşullarının iyileştirilmesi konusunda atacağı adımlarla ölçülecektir. Bunun için acil olarak çalışanların koşulları ve ücretleri iyileştirilmeli, daha fazla personel alınmalı, sağlık alanına daha fazla bütçe ayrılmalıdır.
ÜCRETSİZ TEST VE MASKE
Testlerin yeniden parasız hale gelmesi doğru ve yaygınlaştırılması gereken bir karardır. Kısa zaman önce işbaşındaki hükümet tarafından “artık gerek yok” denilerek testlerin paralı hale gelmesi gibi yanlış kararlar bugün yaşanan tablonun oluşmasına önemli katkı sunmuştur. Bunun için pandemi sürecinde testlerin her alanda ücretsiz ve isteyen yurttaşa her an test yapma olanağı sağlanmalıdır. Ek olarak, FFP2 maskeleri yaygın ücretsiz dağıtılmalıdır.
Pandeminin bu dönemde en fazla gençler ve öğrenciler arasında yaygın olduğu her fırsatta ifade edilirken, okulların pandemi kurallarına göre düzenlenmesi, temiz hava için filtre sorunun çözülmesi konusunda halen ciddi adımlar atılmamaktadır. ‘Okullar her koşulda açık kalacak’ denilerek, gerekleri yerine getirilmiyorsa çocukların sağlığı ile oynanmaktadır. Sorunu ‘bütün öğretmenlerin aşı yapması gerektiği’ üzerinden sürdürmek, asıl sorunların üzerini kapatmaktan başka bir şey değildir. Öğretmenler ve pedagogların yüzde 95’i aşı yaptırdığı halde bunu sürekli gündem yapmak samimiyetsizliğin ifadesidir. Acil olarak okulların pandemi koşullarına uygun donanımı sağlanmalı ve eğitim yüz yüze devam etmelidir.
Federasyonumuz, emekçilerin ‘aşılı olanlar ve olmayanlar’ olarak bölünüp, bunun üzerinden düşmanca bir bölme politikası izlenmesine karşıdır. Hükümetin bunu kışkırtması, bu konuda güç toplamaya çalışan ırkçı-gerici güçlerin ve aşı karşıtlarının işine yaramaktadır. Hiç kimseye aşı zorunluluğu dayatılmamalı, bu nedenle işten atmalar olmamalı, aşılı olmayanlar hastalandığında ücretler kesilmemelidir. Esas olarak insanlar ikna edilmeli, bunun için bağımsız bilim insanlarının aktif olması için olanaklar yaratılmalıdır.
Pandeminin düşük ücretli emekçileri daha fazla etkilediği, geride bıraktığımız süreçte onlarca kez açıklandı. Pandemiye karşı mücadele, aynı zamanda derinleşen sosyal sorunlara, yoksulluğa karşı acil önlem alarak mümkün olabilir. Enerji fiyatlarının arttığı, enflasyonun yoksullaşmayı körüklediği bir dönemde, herkese ısınma, barınma ve insanca yaşama olanağı sağlanmalıdır. Düşük ücretli emekçilerin ve sosyal yardım alanların virüs nedeniyle oluşan maddi kayıpları acil olarak karşılanmalı, herkes için sosyal güvence sağlayacak bütçeler ayrılmalıdır.”
YENİ POSTA – KÖLN
FOTO: Anastasiia Chepinska on Unsplash