Avrupa’nın şaşırtmayan suskunluğu: İnsan hakları bahane, bu ortaklık şahane

Türkiye ayakta. Dünya olup biteni adım adım izliyor. Bugün, Avrupa’nın demokrasi, insan hakları ve fikir özgürlüğü konusundaki izlediği “çifte standart yüklenmiş” politikalara ve Türkiye’ye bağımlılığını anlatıyoruz.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın en güçlü rakibi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması, hükümetin muhalefete uyguladığı baskının geldiği noktayı gözler önüne serdi. Protestolar büyürken, medyaya sansür uygulanıyor, eleştiriler cezalandırılıyor ve gün geçtikçe otoriter bir tablo netleşiyor.
Peki, Avrupa bu durumu sadece izlemekle mi yetinecek? Görünen o ki, evet. AB, demokrasi ve insan hakları konusunda sert sözler söyleyebilir ama iş yaptırım uygulamaya gelince sessizliğe gömülüyor.
Malum: Türkiye’de eleştirel medya susturuluyor, yayın yasakları art arda geliyor, haberler “nefret kışkırtması” bahanesiyle kriminalize ediliyor. RTÜK, iktidar çizgisinden çıkan her yayına ağır cezalar yağdırıyor. Avrupa’daki sosyal demokrat ve diğer sol çevrelere göre, Türkiye bir hukuk devleti değil, otoriter bir güç gösterisinin sahnesidir artık.
PROPAGANDA VE MANİPÜLASYON MEKANİZMASI
Türkiye’de olan biteni biliyorsunuz: Hükümete yakın medya, gerçekleri çarpıtmakta sistematik bir çalışma yürütüyor. Protestolar ya görmezden geliniyor ya da bilinçli olarak çarpıtılıyor. Hükümet yanlısı kanallar halkı korkutmak için yurt dışından alınmış molotof kokteyli görüntüleri kullanılıyor. Erdoğan, Gürcistan’daki olaylarla Türkiye’deki protestoları bağdaştıran kurgu bir video yayınladı. Manipülasyonun en çarpıcı örneklerinden biri buydu.
Peki, Avrupa ne yapıyor?
Türkiye hâlâ AB üyeliğine aday ve Avrupa Konseyi üyesi. Ancak Avrupa’nın mesajı net: Demokrasi, iktidarı koruduğu sürece geçerli. Avrupa Konseyi, İmamoğlu’nun tutuklanmasını incelemek için nisan ayında Türkiye’ye bir heyet göndermeye hazırlanıyor. Ancak bugüne kadar bu tür girişimlerin somut bir sonucu olmadı. Örneğin, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Michael O’Flaherty, polisin orantısız güç kullanımını ve basına yönelik baskıyı kınadı. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, İmamoğlu’nun tutuklanmasını nisan ayında gündeme almayı planlıyor.
İyi de, bütün bunlar ne anlama geliyor?
Sorma hakkımızı kullanalım: Avrupa, Türkiye’de yaşananları gerçekten değiştirecek mi, yoksa yalnızca göstermelik açıklamalarla mı yetinecek?
AB’NİN TÜRKİYE’YE BAĞIMLILIĞI
AB, bugüne kadar Türkiye’ye mülteci anlaşması kapsamında yaklaşık 10 milyar euro ödedi. Bu rakamın kesinliğinden emin değiliz. Belki daha da fazladır, bilemiyoruz. Her şey mümkün.
Şu, kesin: Ankara, göç krizinde Batı’nın en büyük sigortası olmaya devam ettiği sürece Avrupa’dan ciddi bir yaptırım gelmesi beklenmiyor. Almanya ve Fransa, Türkiye’deki otoriterleşmeyi eleştiriyor ama göç politikası, NATO’daki dengeler ve Ukrayna savaşı nedeniyle Erdoğan’a bağımlı durumdalar. AB yetkilileri, “Türkiye ile karşılıklı yarar sağlayan bir ortaklık”tan söz ederken, Almanya’nın Yeşiller Partisi gibi aktörler, Türkiye yerine Norveç, Kanada ve Büyük Britanya ile daha fazla işbirliği yapılması gerektiğini savunuyor. Avrupa anakım ve eleştirel medya Ankara’yı hep bir ağızdan eleştiriyor, ancak Avrupa basınına göre, Batı’nın asıl endişesi demokrasi değil, Erdoğan’ın güvenilir bir ortak olup olmadığı.
TÜRKİYE’NİN NATO VE UKRAYNA’DAKİ ROLÜ
Türkiye, Ukrayna savaşında NATO’nun doğu kanadında kritik bir rol oynuyor. Karadeniz’deki dengeler açısından Ankara’nın konumu stratejik önem taşıyor. Türkiye, Ukrayna’ya silahlı insansız hava araçları tedarik ederken, aynı zamanda NATO’nun bölgedeki askeri operasyonlarına destek sağlıyor.
Bütün bunlar var. Doğru. Ancak Batı’nın Erdoğan’a bağımlılığı sadece askeri işbirliğiyle sınırlı değil. Avrupa, Türkiye’nin NATO içindeki rolünü göz önünde bulundurarak Ankara ile ilişkileri koparmadan, yani “kırıp dökmeden” yönetmeye çalışıyor.
Bu da, Türkiye’deki otoriterleşmeye karşı sert tepki vermekten kaçınmalarının bir başka nedeni.
AVRUPA BASINI NE DİYOR?
Avrupa basını, Türkiye’deki gelişmeleri yakından izliyor. La Croix, Erdoğan karşıtı muhalefeti desteklemenin Avrupa’nın önceliği olması gerektiğini savunuyor. Le Point ise Erdoğan’ı Vladimir Putin ile kıyaslayarak, her iki liderin de demokrasiyi iktidarlarını sağlamlaştırmak için kullandığını öne sürüyor. Polonya’nın Polityka dergisi, Elon Musk’ın X platformunun Türkiye’deki muhalif kesime yönelik sansürünü eleştiriyor.
Almanya’da ana akım medya bile, Türkiye’deki göstericilere yönelik hak ihlallerini ve yaşanan olayları ilk haberler arasında veriyor.
Sonuçta, Avrupa basını Türkiye’deki baskıcı yönetimi ve medyanın susturulmasını ciddi bir tehdit olarak değerlendiriyor. Çek radyosu Český rozhlas, Erdoğan’ın uzun yıllardır sürgünde bulunan düşmanlarından birinin öldüğünü, diğerinin ise silah bırakma çağrısı yaptığını hatırlatarak, Türkiye’nin bu durumu kendi lehine kullanabileceğini söylüyor.
Frankfurter Allgemeine Zeitung, Batı’nın Türkiye’ye yönelik eleştirilerinin Erdoğan’ı pek etkilemeyeceğini vurguluyor. Gazeteye göre Erdoğan, göç ve bölgesel krizler konusundaki stratejik rolü nedeniyle Avrupa’nın vazgeçilmez bir ortağı olduğunu biliyor.
De Volkskrant, Avrupa Birliği’nin askeri işbirliği adına otoriter yönetimlerle yakınlaşmasını eleştirerek, demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün korunması gerektiğini savunuyor.
Son olarak, Macaristan’ın Népszava gazetesi, Türkiye’de yaşananların diğer otoriter liderler için bir model oluşturabileceğinden endişeli. Gazete, Erdoğan’ın baskıcı yönetim tarzının başka ülkelerde de örnek alınabileceğini öne sürüyor.
Avrupa basınında Türkiye’ye yönelik sert eleştiriler dikkat çekerken, bu yorumların Ankara-Brüksel ilişkilerine nasıl yansıyacağı merak konusu. Pek yansımayacağını ileri sürenler haksız değil.
Şu anda, bu eleştirilerin, Türkiye-Avrupa ilişkilerinin kopmasına yol açacak şekilde somutlanmadığını görüyoruz. Dilin kemiği yok yani.
Türkiye’de demokrasi baskı altında. Batı, kendi çıkarlarını mı koruyacak, yoksa gerçekten demokrasiye mi sahip çıkacak? Avrupa’nın hâlâ demokrasi beşiği olduğunu savunanların keyfini kaçırmak istemeyiz ama şu ana kadar verilen mesaj çok açık: Demokrasi, ancak Avrupa’nın çıkarlarına hizmet ederse savunuluyor. Yaşlı kıtada durum, şimdilik böyle.
IŞIN ERTÜRK – STUTTGART