Aslı Erdoğan, Almanya ve diğer aydınlar: “Benzetiliyorlar”

Aslı Erdoğan, Almanya ve diğer aydınlar: “Benzetiliyorlar”
Yayınlama: 17.07.2023
Düzenleme: 17.07.2023 18:46
501
A+
A-

Sürgün yazar Aslı Erdoğan, Frankfurt’ta verdiği özel bir mülakatta “Almanya’da ustaca yola getirildik” demiş. Böyle bir itirazı Avrupa’ya sığınan gazetecilerden, yazarlardan ve hatta sokaktaki sade politik mültecilerden dahi duymak mümkün değilken, ünlü yazarımızın bu serzenişi ve itirafı açıkçası Batı’nın bizim entelektüellere bakışını ve yaklaşımını tüm çıplaklığıyla ortaya koyması açısından bir belge niteliği taşıyor. 

Almanya’nın entelektüelleri kabul ederek çok büyük bir adım attığını ancak Türk aydınlarının gerçekten burada istenip istenmediğinden emin olamadığını hatırlatan Aslı Erdoğan bakın ne demiş:

DERİN SESSİZLİK!

“Sesimizin  ustalıkla kısıldığını düşünüyorum. Türkiye’deki gibi vurmayla, kırmayla, cezaevine atmakla değil. Orada daha duyulurdu sesim. Burada bir şekilde sisteme uyum sağladık. Şimdi istediğim her lafı ediyorum ama kimse duymuyor. Yıldızlara konuşuyorum sanki. Ustaca yola getirildik.” 

Aslı Erdoğan’ın görüşlerine yakın duran bir gazeteci değilim ancak haksızlığa itiraz var burada ve bu isyanına  Avrupa’da sürgün yaşayan aydınlardan destek gelmesi gerekmiyor mu?

Ya Türkiye’dekilerden? 

Gözler kapalı, kulaklar tıkalı… 

Can Dündar, Celal Başlangıç, Erk Acarer, Ayşe Yıldırım, Ahmet Nesin, hatta Barış Pirhasan, Mustafa Altıoklar ve tüm diğerleri neredeler? Destek vermiyorlarsa o zaman söylediklerine itiraz etmelerini beklersiniz değil mi? 

Ama bu sessizlik… 

Yapıtları sayısız dile çevrilmiş, birçok uluslararası edebiyat ödülünün sahibi, bedel ödemiş dünyaca ünlü bir yazarımız Aslı Erdoğan “Sesimiz kısıldı” diyor ve bu serzeniş ne Almanya’da ne de Türkiye’de bir karşılık buluyor. Çıt yok!

Bu sessizlik dayanılmaz… Çünkü sadece Aslı Erdoğan adına değil bu çaresizlik Türkiye’yi karanlığa sürükleyenlere karşı yaşadığımız hezimetin sağlaması gibi.

BÜROKRASİ VE KENARA İTİLMİŞLİK

Aslı Erdoğan’a dönelim. Uzun süredir yaşamını Almanya’da, Frankfurt’ta sürdürüyor. 
Beş buçuk yıllık yargılanma ve dört buçuk aylık cezaevi sürecinin ardından tüm davalardan beraat etse de bu kez sürgüne gittiği Almanya’da onu adeta rehin alan sağlık sorunlarının pençesinde mücadele veriyor bir süredir. Gazeteci Ufuk Evla Bostan’ı Frankfurt’taki evinde annesinin de yer aldığı bir buluşmada ağırlamış. Ankara-Berlin “siyasi hattında” sürgün bir yazar olarak yaşadıklarını, hissettiklerini tüm açıklığıyla dile getirmiş. 

Söyleşide aslında Aslı Erdoğan’ı en az sağlık sorunları kadar  bürokrasinin, ilerici örgütlenmelerin yanı sıra Alman ve Türk entelektüellerin sırt çevirmesinin yıktığını görüyoruz.

ÖDÜL DEĞİL OTURUM İSTİYOR

Yurtdışındayken resmi kurumların desteği olmadan Almanya’da kalmasının imkânsız olduğunu şöyle anlatıyor:

“Onursal doktoradan tutun Simone-de-Beauvoir ödülüne… Onur madalyası, şövalyelik nişanım var. Ama bana bir oturum izni verin önce. Çok ironik bir durum bu; şövalye nişanı olan biri oturum alamıyor, geçici oturum statüsüne kalmış olması.. Kimsenin de aklının ucundan geçmiyor. Çok da şikâyet edemiyorsun, benden zor durumda pek çok insan var.”

PEN KAPININ ÖNÜNE KOYMUŞ

Türkiye ile Almanya arası bir pazarlık olduğunun çok açık olduğunu dile getiren Erdoğan’dan edebiyat dünyasının en saygın kuruluşlarından PEN tarafından kapının önüne konduğunu öğreniyoruz. PEN (Uluslararası Yazarlar Birliği) Almanya’dan burs almış. Burs bitince PEN Erdoğan’ı sağlık sorunlarına karşın kapının önüne koymuş. Şimdi hastane kapısında ölmekten korkuyor. 

Hamburg’da yayınlanan Avrupa Postası haber portalında ( https://www.avrupa-postasi.com/surgundeki-yazar-erdogan-sonunda-sesimi-kestiler) yayınlanan söyleşide elbette Erdoğan’dan edebiyat camiası da payına düşen eleştirileri alıyor. Yeterli destek vermediklerini söylüyor, kendisini kenara itilmiş hissettiğini şu sözlerle aktarıyor:

“Azıcık kendimi kullanılmış da hissediyorum. Bu eleştirim Türkiye’den çok Fransa’ya. Ben cezaevindeyken Fransa’da kitabım 70 bin sattı, ödüller yağdı. İki yıl sonra ‘E tamam’, modam geçti. Benden para kazanan kişiler, kurumlar da vardı, gidiverdiler. Bu da insanı incitiyor tabii. Bir köşeye atılıvermek, sen hayatında hiçbir sorunu çözememişken… Fransa kültür eski bakanı benim yayıncımdı. Parmağının ucuyla bana oturum alabilirdi.. Herkes sanıyor ki benim hayatım çok kolay.

Fransa’da yaşayan bir arkadaşım var, o bana göre çok daha sert cümleler kuruyor. Diyor ki; ‘Senin ışığından herkes yararlandı, sonra unuttular seni, bir kenara attılar.’ 

Hayat genişliyor, o ışıkta çok da kalmak istemedim. Cezaevinden çıkmış yazarı oynamayı reddettim. Bir ölçüde de kırıldım. Ufak tefek şeylerle hayatım yola girebilirken Fransa bazında bu yapılmadı. Benim de payım olmalı. Bir ölçüde kenara itilmiş hissediyorum kendimi.”

İLK VE İKİNCİ GÖÇ DALGASINDA AYDINLAR

Aslı Erdoğan’ın “Almanya’da yola getirildik” sözleri bir kez daha gözlerin Ankara’daki İslamcı iktidarın baskısından Avrupa’ya sığınan gazetecilerimiz, yazarlarımıza çevrilmesine yol açtı.
Türkiye İşgücü Göç Anlaşması 62 yıl önce imzalanmıştı. Göç hikâyemizdeki Türk edebiyatında Fakir Baykurt ve Halit Ünal’ın yeri elbette çok ayrı. 

Fakir Baykurt Türk edebiyatının çivisini  Avrupa’ya çaktı ve genç Türk yazarların yetişmesine katkı sundu. Halit Ünal ile Kuzey Ren Vestfalya Türkiyeli Yazarlar Çalışma Grubu’nu kurdu. 80 darbesiyle gerçekleşen ikinci göç dalgasına baktığımızda Almanya’ya sığınan aydınlarımızın sanata, kültüre, işçilerimizin  örgütlenmesine, buradaki insanımızın aydınlanmasına önemli katkılar sunduğunu görüyoruz. 

İlk kuşaktan Fethi Savaşçı, Bekir Yıldız, Aras Ören, Güney Dal, Emine Sevgi Özdamar, Şinasi Dikmen, Habib Bektaş, Nevzat Üstün, Nursel Duruel, Özgen Ergin, Gönül Özgül, Saliha Scheinhardt, Yüksel Pazarkaya var örneğin.

İkinci kuşakta Murat Karaaslan, Ertunç Barın, Şakir Bilgin, Halit Ünal, Sami Sülük, Molla Demirel, Metin Gür, Ali Özenç Çağlar, Mevlüt Asar, Muammer Bilge gibi isimleri sayabiliriz.  Orhan Murat Arıburnu, Fakir Baykurt, Yusuf Ziya Bahadınlı, Dursun Akçam, Ömer Polat, Oya Baydar, Zülfü Livaneli, Aysel Özakın, Nihat Behram, Ali Arslan, Erol Yıldırım, Osman Şahin, Vehbi Bardakçı, Doğan Akhanlı, Sırrı Ayhan, Füruzan, Necati Tosuner, Yasar Miraç, Kemal Yalçın, Tekin Sönmez, Tezer Özlü, Gültekin Emre, Atilla Keskin, Aydın Engin ilk ve ikinci göç dalgaları ile sürgünde yaşayan yazarlarımızdan bazıları.

Almanya’daki Türk toplumunda sosyal demokrasi bilincinin genişlemesine, Türkiye politikalarının Avrupa’daki insanımıza ağırlıklı olarak “sosyal demokrat” bakışla aktarılmasına, Türkçe yerel medyanın kapısının aralanmasına katkıları ile bugün sayıları Almanya’da 3,5 milyona Avrupa’da 5,5 milyon yaklaşan insanımızı zenginleştirdiler.

VE ÜÇÜNCÜ GÖÇ DALGASININ “AYDINLARI”

Şimdi üçüncü bir göç dalgası ile karşı karşıyayız. Aydınlarımız, ilericilerimiz bir kez daha baskıcı bir rejimden Avrupa’ya sığınıyor.

Lafı evirip, çevirmeye gerek yok: Şu ana kadar uzun yıllardan bu yana bu kapsamda Almanya’ya gelen “entellerimizin” üstten bakan bir çizgide durduklarını söylemek gerekiyor artık. İlk dalga ve ikinci dalga göçün ilerici evlatlarının ürettiğine, yeni kapıların açılmasına önayak olduklarına, hem Avrupa hem de Türk toplumuna katma değer olarak sunduklarına tanık olurken üçüncü göç dalgasının içinde yer alan Aslı Erdoğan’ın bir de yazar arkadaşlarına bakıyoruz. “Hizaya ustaca sokulduk” dediği zaman başlarını öte tarafa çeviren şu “aydınlarımıza”.

Her şeyin üstesinden en iyi şekilde gelmeyi başaran Aslı Erdoğan’ın sağlık sorunlarını da geride bırakacağına inancım tam. 

Fakat biz, yazar Erdoğan’ın “Almanya’da da ustaca yola getirildik” sözlerini ciddiye almayalım da ne yapalım? Üstelik bedel ödemiş bir yazara borcumuz bu! Aslı Erdoğan elbette tüm bu “umursamazlığı” unutmayacak, tıpkı Türkiye’de baskıdan kaçıp gittiği Avrupa’da kenara çekilip seyredenleri kimsenin unutmayacağı gibi. 

IŞIN ERTÜRK – STUTTGART