Almanya’da seçim ve faşizm: Öncü deprem mi, artçı deprem mi?

Almanya’da seçim ve faşizm: Öncü deprem mi, artçı deprem mi?
Yayınlama: 03.09.2024
56
A+
A-

Federal Almanya’nın nur topu gibi bir “Doğu Sorunu” oldu. Daha doğrusu zaten vardı, adım adım yükseliyordu, 1 Eylül akşamı iki doğu eyaletindeki seçimlerle birlikte aniden patlayıverdi.

Şöyle oldu: Federal Almanya’nın iki doğu eyaletinde 1 Eylül’de yapılan eyalet meclisi seçimlerinden Almanya için Alternatif (AfD) zaferle çıktı. Bu içindeki faşist/faşizan kanalların da dikkat çektiği partinin topladığı oylar, Berlin’deki iktidar oyunlarını orta yerinden “gümbürdetmiş” oldu. Tüm dengeler gözden geçiriliyor. Tüm dengeler bozuluyor çünkü.

1980’lerin başında sosyal demokrat parti (SPD) gençliği içinde “sol sosyal demokrat” ve “tekelci devlet kapitalizmiyle mücadele çığırtkanlığı yapan”, şimdinin mübalağa Amerikancı başbakanı Olaf Scholz ve koalisyon ortakları, pazar gecesi sahneden atıldıklarını görüverdiler.

SPD’li neredeyse seçim barajına takılacak gibiyken, liberal ortağı FDP yüzde 1’in de altına düştü. Yeşiller Saksonya’da yüzde 5,1 ile seçim barajını kıl payı aşabildi, fakat Thüringen’de yüzde 3,2 ile barajın çok altında kaldı. FDP ve Yeşiller silindi, diyelim. Berlin’deki federal hükümetin başındaki SPD’nin bu iki eyalette toplayabildiği oyların oranı yüzde 7,3 ile yüzde 6,1 oldu ve parti bu iki eyalette seçim barajını kıl payı aşabilmeyi bir başarı olarak kutladı.

SİYASET KAZANINDA DURUM

Almanya’da siyaset bambaşka bitkilerin kaynadığı bir kazana dönüştü. Misal: AfD’nin yeni bir tür Hitlerci parti (NSDAP) olduğunu iddia edenler ortalığa korku saçıyor. Ancak seçimin hemen ertesinde AfD ile de koalisyon pazarlıkları yapılabileceğini söyleyen yerleşik muhafazakâr politikacıların demeçleri öne çıkmaya başladı. Bu arada Wagenknecht ve ekibinin ayrıldığı Sol Parti’nin bir dönem en büyük siyasi güç olduğu bölgede oylarını yarı yarıya yitirmesi ve yüzde 13 ile yüzde 4.5 gibi oranlarla önemsizlik çukuruna itilmesi gözden kaçmıyor.

Peki, hiç mi yok? Yani başka bir tür ışık, hiç mi yok?

Şöyle bir şey var: Almanya’da bugün sol sosyal demokrasinin temsilcisi sayılabilecek eski Sol Parti (Die Linke) milletvekili ve adına bir ittifak kurulan Sahra Wagenknecht ile “müttefikleri” (BSW), Saksonya’da yüzde 11,8 ve Thüringen’de de yüzde 15,8’lik oy oranlarıyla kilit parti konumuna yerleşmiş oldu.

Bu, yeni bir durum.

1 Eylül’ün özeti: Federal Almanya’yı yöneten üç parti, eski Alman Demokratik Cumhuriyeti topraklarındaki iki eyalette, Saksonya ve Thüringen, yüzde 10-12 bandındaki toplam oy oranlarıyla adeta silinmiş durumda. Genel bir erken seçime direnecek güçleri kalmadı. 22 Eylül’de bir başka doğu eyaletinde (Brandenburg) yapılacak yerel seçimde de böyle bir sonuç alırlarsa, AfD önde çıkarsa, Almanya erken seçime mecbur kalır.

Ne mi oluyor?

Avrupa çok ciddi bir sarsıntı içinde; olan o.

Avrupa’nın hegemon gücü Federal Almanya, tüm siyasi alışkanlarını ve bildik kurumlarını adım adım yitiriyor. Bu, krizin bir sonucu. Kanlı “Ukraynistan macerası”nın Avrupa’yı avucunda tutan bir jeoekonomik gücü yerle bir ettiğine mi tanık oluyoruz? Biraz öyle.

UKRAYNİSTAN’IN HEDİYESİ BİR KRİZ

Ama soru şu: Kitle partisi sayılan Hıristiyan Demokratların (CDU) bile bir eyalette yüzde 30 bandını zar zor geçebildiği bir diğerinde de yüzde 20’lerde kaldığı bir bölgede, eski Alman siyasi alışkanlıklarının gömülmemesi mümkün müydü? Bu kaotik sarsıntının nereye açılacağı kimse bilemiyor. Bölgede, ısrarla bir dönemin NSDAP’sine benzetilen, içindeki faşist kanallara rağmen bu konuda bu kadar iddialı olunmaması gereken AfD, bu bölgenin bir kitle partisi olduğunu ilan etmiş oldu. Şu anda en büyük kitle partisi gerçekten. Ukrayna’da hemen barış isteyen bir kitle partisi.

Tablodaki tek ışık, birçok çevreye göre, Sahra Wagenknecht’in adını taşıyan ve sol sosyal demokrat olarak tanımlanabilecek BSW’den geliyor. Öyle mi? Pek bilemiyoruz.

Ama bir şeyi biliyoruz ve söyleyebiliyoruz: İki kimlikçi cephe, faşizan AfD ve belki yakın bir gelecekte Hıristiyan Demokratlar (CDU) ile liberal ve çok şımarık kimlikçiler arasında (SPD, Yeşiller ve FDP) bir “şike kavga” hüküm sürüyor. Bu kavgayı Almanya hükümeti, Atlantik çizgisindeki tutumu ve Ukraynistan’daki savaşta izlediği barış karşıtı politikayla bizzat ekmiş sayılabilir. Rusya’dan gelemeyen enerjinin endüstriyi yere vurduğuna dair son örnek, seçimin hemen ardından ajanslara Volkswagen’dan geldi. Dünya devi, bazı fabrikalarını mercek altına aldığını duyurdu ve bazılarının kapatılabileceğini sinyalini verdi. Çalışanlarına da artık “iş garantisi” veremeyeceğini duyurdu. Rusya’sız enerjinin Alman sanayisini vurduğu biliniyor.

Her neyse, “Ukraynistan savaşı” patlak vermeden de AfD vardı, ama marjinal büyüklüklerdeydi. Şimdi, en azından 1 Eylül 2024 itibarıyla yüzde 30 sınırı aşmış oy oranıyla bir kitle partisi olduğunu iddia etme hakkı var…

ALMANYA’NIN “DOĞU SORUNU”

Neresinden bakılırsa bakılsın, Türkiye’deki “Doğu Sorunu”nun farklı renkte bir benzerini Almanya’da da gözlemeye başlıyoruz. Ülkenin üçte birlik bölümünde, doğu eyaletlerinde yani, faşizan sağın önünü çektiği bir kimlikçilik kitleselleşiyor, ülkenin üçte ikilik bölümünde ise bu hareket yeni kan kazanırken liberal kimlikçilik ağırlığını koruyor: Bu iki kümenin birbiriyle didiştiği, halkları daha da yoksullaştıran ve birbirine düşmanlaştıran bir sahnedeyiz.

Ortak noktaları yok mu?

Var: Bu iki kimlikçilik de sağcı ve sosyalizmden nefret ediyor. Halkı da böyle arkalarına takabiliyorlar. Bugün komünizmin vatanı sayılabilecek bir dilde ve coğrafyada, komünizmin adı bile geçmiyor.

Gerçi bazı çevrelere göre Oskar Lafontaine ve Sahra Wagenknecht, BSW yani, sosyalizmle bağlantılı sayılabilir, ama bu iki politikacı da sosyalizme fazla yaklaşırlarsa halk ve bazı sermaye katmanlarının desteğini yitirmekten çekiniyor. Bunu, açıklamalarından okumak mümkün. Ancak yine de kavga ediyorlar, ayrıca barıştan ve yoksullardan yana olduklarını gizlemiyorlar.

Sosyalizm bambaşka bir ağırlık ve güç demek. Sosyalizmin anavatanında sosyalizmin adı bile geçmiyorsa, bu kaotik cepheleşmenin sonucunda 1914’ün tekrar yaşanabileceğini düşünenler, çok da haksız sayılmazlar.

Almanya’ya, yeni “Doğu Sorunu” hayırlı olsun! Başka yerlerde ayrılıkçılık kültürleri ekmeye pek meraklıydılar, şimdi ateşin kendi evlerine düştüğüne tanık oluyorlar.

Şunu, yineleme pahasına, bir kez daha belirtmek gerek: AfD’ye hemen bir “nazi partisi” yaftası yapıştırmak, en azından şimdilik, belki ağır kaçar, ama çok daha korkunç ve farklı düşmanlıklara kapı açan bir hareket olmayacağının garantisini de kimse veremez. Bu kapıların nerelere açılacağını bilen yok gerçekten.

Federal Almanya hem öncü depremleri hem de artçı depremleri art arda yaşamaya başladı. Bu sarsıntıların Türkiye’yi etkilememesi mümkün değil (ve tersi): Dünya sistemi içinde Türkiye epeydir Almanya’nın öncelikli uhdesinde çünkü ve reel ekonomiden demografiye kadar geniş bir palette bağımlılıkları var. Peki…

YENİ POSTA – FRANKFURT

KAYNAK: OSMAN ÇUTSAYhttps://biryenicumhuriyet.com.tr/2024/09/02/almanyada-secim-ve-fasizm-oncu-deprem-mi-artci-deprem-mi/

FOTO: Michi S. / Pixabay