Alaca karanlık basarken günaydın!

Alaca karanlık basarken günaydın!
Yayınlama: 21.08.2022
Düzenleme: 21.08.2022 12:10
52
A+
A-

Rusya’nın ekonomik olarak çökertilmesi hesapları tutmadığı gibi, geri tepiyor. Avrupa krizden çıkma, enflasyondan kurtulma bir yanda dursun, şimdiden kışı nasıl geçireceğini, üretimi nasıl sürdüreceğini düşünerek titremeye başladı.

Hep birlikte çullandılar Rusya’nın üstüne. Akılları sıra yıllardır milyarlarca dolarlık fonları da kullanarak Ukrayna’da hazırlığını yaptıkları provokasyonla Rusya’yı dize getireceklerdi. Hem askersel olarak yenilgiye uğratacak, hem ekonomik olarak çökertecek, hem de Beyaz Rusya’yı onunla dayanışmadan uzaklaştıracak, federasyondan yeni topraklar, yeni tavizler koparacaklardı.

Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı. Rusya Federasyonu Yugoslavya değildi, çetin cevizdi. Büyük işgal hayalcilerine, Napolyon’a, faşist Hitler’e mezar olmuş bir ülkeydi. (Araya bir de suskunlukla geçiştirilen bir anektod sıkıştırayım: 2. Dünya Savaşı sonunda 8 Mayıs’ta Berlin’de Almanya’nın koşulsuz teslim olma anlaşması imzalanırken, Mareşal Wilhelm Keitel’in, İngiliz ve Amerikalı generalleri kastederek, “Bunlar da savaşı kendilerinin kazandığını zannediyorlar” diye fısıldadığını Mareşal Şukov’un yaverinin anılarından biliyoruz.)

Günden güne batılı emperyalistlerin fena halde yanılmış olduklarını izliyor, görüyoruz. İstedikleri kadar manipülasyon yapsınlar, hayali senaryolar yazıp, yalan haberler piyasaya sürsünler. Dahası, hızlarını alamayıp, konservatuvarlarda Çaykovski’nin bestelerinin çalınmasını yasaklasınlar, Dostoyevski’nin romanlarını kütüphane raflarından kaldırsınlar, balerinleri, sopranoları kovsunlar… Fayda etmiyor. Attıkları her adım onları biraz daha ekonomik, siyasal , kültürel ve ahlaksal batışa ve dağılmaya doğru çekiyor.

EVDEKİ HESAPLAR VE ÇARŞI

Onca silah, lojistik ve parasal destek, askersel eğitim, hatta oradan buradan toplanmış faşist gönüllüler para etmedi. Ukrayna aslında askersel açıdan büyük toprak kaybına uğrayarak yenilmiş bulunmaktadır. Rusya’nın ekonomik olarak çökertilmesi hesapları ise tutmadığı gibi, geri tepiyor. Avrupa’nın emperyalistleri krizden çıkma, enflasyondan kurtulma bir yanda dursun, şimdiden kışı nasıl geçireceklerini, üretimi nasıl sürdüreceklerini düşünerek titremeye başladılar.

Ve tabii her zaman olduğu gibi, birbirine paralel iki süreç işliyor: Birincisi, bu ülkelerin tümü birden bu çöküntülerin bedelini kendi halklarına ödetme hazırlığına giriştiler. İkincisi, AB’nin büyüklerinin küçükler üzerindeki baskıyı artıracağı, talanı büyüteceği  görüldü. Tabii büyüklerin en başında da AB’nin “kurucusu ve sahibi” Almanya geliyor.

Geçenlerde Yeni Posta’da çeşitli Avrupa ülkelerinin basınından Almanya üzerine şikayetle dolu yorumlar yayınlandı. Bunlar arasında Portekiz’de yayınlanan Expresso’da gazeteci Daniel Oliveira’nın da bir yorumu alıntılanmıştı. Olivera’nın yazdıkları aynen şöyle:

 “Bizi Almanya’nın önünde 2011’de dilenci, 2022’de ise pasif vergi mükellefi haline getiren bir tabiyeti kabullenmiş durumdayız. Çıkarlarımızı savununca, milliyetçilik yaptığımızı düşünüyoruz. Ancak aynısını Almanlar yapınca Avrupa yanlısı oluyorlar. Avrupa projesini eşitler arası birliğin tam zıddına dönüştüren ve bir sömürge ilişkisine benzeten şey, devletler için farklı ahlak kurallarının geçerli olduğu gerçeği.”

PORTEKİZ DERSİ

Akşamın alaca karanlığında günaydın! Ne 2022’si, ne 2011’i? Portekizliler, daha 1974’teki Karanfil Devrimi’yle Salazar faşist diktasının yıkılışının hemen ardından ayak bileklerine Alman emperyalizminin prangalarının geçirildiğini fark etmeliydiler. Devrimin hemen ertesinde, en başta sosyal demokratlar olmak üzere ülkelerine üşüşen Alman politik, diplomatik çevreleri, vakıfları, her türden sözüm ona (şimdiki tabiriyle) sivil toplum kuruluşları, tekellerin sayısını bilemediğimiz lobi çalışanları ve belki (aslında tabii ki) casusları vurdu Portekiz’e o prangaları. Zaten Nazi Almanyası sırasında kurulmuş olan yakın ilişkiler, işte o sırada sözde demokrasiyle birlikte tazelendi, yeni kıyafetine bürünmüş oldu.

Aynı şey, aslen kelimesi kelimesine İspanya, İtalya ve Yunanistan için de geçerlidir. Alman emperyalistlerinin İtalya’ya başbakan atayacak kadar ileri gittiklerini, Yunanistan’a bir dizi ekonomik önlem dikte ettiklerini unuttuk mu?

ALMANYA’NIN ARKA BAHÇESİ

Doğu’ya doğru genişlemeye gelince… Söz konusu olan, daha Bismarck zamanından Alman emperyalistlerinin “arka bahçe” olarak baktıkları ve hep işgalini hayal ettikleri bir coğrafyadır. Polonya, Macaristan, Ukrayna, Romanya, bugünkü Çekya ve  Slovakya, eski Yugoslavya topraklarının tamamı… Aslına bakılırsa, bir yanı Prusya Krallığı’nın, diğer yanı Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun topraklarının tamamı. Tabii ufarak teferek Baltık ülkelerini dışarıda bırakmamak koşuluyla. Ben daha da ileri gidiyor ve bunlara Avusturya’yı da katıyorum. Nitekim Hitler Avusturya’yı da “3. Reich”ın topraklarına katmamış mıydı? (Bana inanmayarak daha fazla ayrıntı ve kanıt isteyenler, tarihe bir göz atmalıdırlar.)

Avrupa Birliği’nde ekonomik esaret içindeki küçüklerden çatlak sesler ve şikâyetler yükselirken, büyükler arasındaki üstü kapalı rekabetin de keskinleşmeyeceğini sananlar feci bir yanılgı içindedirler. Almanya bu enflasyonu aşağı çekmek, enerji sorununu çözmek, ihracatındaki pazarları elinde tutmak için çok sert önlemler almaktan çekinmeyecektir. Çünkü tadına alıştığı ve kaybetmekten korktuğu pasta çok büyüktür. Şimdiden görünmekte olan gelecekteki tüm ekonomik zorluklara karşın askersel bütçeye eklediği 100 milyar avro bunun göstergelerinden biri olarak anlaşılmalıdır.

Yukarıda değindim. Kimse boynuma “felâket habercisi” yaftası asmaya kalkmasın. Tekellerin Almanyası, 1. Dünya Savaşı öncesinde olduğu gibi, yavaş yavaş büyüyen ve büyüdüğü ölçüde pervasızlaşan bir dev olarak ilerliyor. Bu gidişle, gelecekte olacakların tüm yükünün bindirileceği omuzların kimlere ait olacağını şimdiden söylüyoruz. Emekçiler, hayatını devam ettirmek için işgücünü satmak zorunda olan herkes… Dahası, serbest meslek sahiplerinin hemen tamamına yakını, küçük esnaf ve zanaatkârlar, küçük ve orta çiftçiler, hayvan yetiştiricileri … Herkes ayağını denk atmalı!

Tek umudumuz, en başta işçi ve emekçilerin, gözlerine bağlanmış sosyal demokrasiye ve yeşile boyanmış uyku gözlüklerini çıkarıp atmalarında… Önlerine dikilmiş perdeleri yırtıp, güne gören gözlerle bakmalarında… Bu gidişe dur demelerinde…

Umutsuz yaşanmıyor. Ama salt umut etmek de işe yaramıyor. Sürecin bir ucundan tutmak gerekiyor. Bu da size kalmış…

CEMİL FUAT HENDEK – MAİNZ

GÖRSEL:  Ömer Yaprakkıran / Shutterstock

Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.