AB uzmanı Erdal Tekin: “Sol koalisyon Türkiye’nin demokratikleşmesine katkı sunabilir”

AB uzmanı Erdal Tekin: “Sol koalisyon Türkiye’nin demokratikleşmesine katkı sunabilir”
Yayınlama: 17.09.2021
Düzenleme: 17.09.2021 13:29
40
A+
A-

Federal Almanya’daki 26 Eylül seçimlerine sayılı günler kala “yeni hükümet” formülleri de tartışılmaya devam ediyor. Avrupa Birliği (AB) uzmanı Erdal Tekin, olası bir “sol koalisyon” hükümetinin sadece Türkiye’nin demokratikleşmesine değil, Ortadoğu halklarının demokratikleşmesine de katkı sunabileceğini belirtti.

Siyasal danışman ve AB uzmanı Erdal Tekin, Yeni Posta gazetesinin YouTube kanalında katıldığı Avrupa Gündemi programında, sandıktan “sol koalisyon” çıkmasına neredeyse kesin gözüyle bakılabileceğini belirtti ve Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) başbakan adayı Olaf Scholz’un sosyal adalet arayışı içinde olan topluma sosyal devlet vurgusu ile yanıt verdiğini, bunun da partisinin öne geçmesinde etkili olduğunu ileri sürdü.

Almanya’da 2000 yılından itibaren sosyal devlet ilkelerinde önemli kırılmalar olduğunu, bunun da  özellikle göçmen kökenli seçmeni hayal kırıklığına uğratarak sandığa gitmesinin önünde engel oluşturduğunu kaydeden Tekin, ancak pandeminin ardından sosyal adalet arayan göçmenlerin ve egemen toplumun bu arayışa yanıt veren bir sola yöneldiğine dikkat çekti.  

Kanal Avrupa televizyonunda “Bakış Açısı” adlı tartışma programını hazırlayıp sunan Tekin, Yeni Posta’ya 26 Eylül seçimlerini ve olası koalisyon formüllerini değerlendirdi:

NEOLİBERAL POLİTİKALARA KARŞI SOL PARTİLER MÜCADELE VEREMEDİ

“ABD önderliğinde 1947’de hazırlanan demokratik Almanya anayasasından sonraki Almanya’yı çok iyi okumak gerekir. 1969-1974 sol iktidarı ile 2000 yılındaki sol iktidar arasında ise çok önemli bir farklılık mevcut. 2000’li yıllarda dünyayı etkisi altına alan neoliberal politikalara karşı sol partiler cephede mücadele veremedi. 2000 yılında SPD- Birlik’90/Yeşiller koalisyonu beklendiği şekilde mücadele veremeyince, sosyal devlet ilkelerinde önemli kırılmalar oldu. İlerleyen süreçte Almanya’da bu kırılmalar toplumun önemli bir kesimini ve AB genelini etkilemiştir.

Almanya sadece AB için değil, dünya için de demokrasisi, hukuku, sivil toplum kuruluşları (STK’ları) ile bir marka değeridir. Sağ popülist siyasetin ise toplumun tüm katmanlarına hitap etmediğini görüyoruz. Bilhassa emek kesiminden, sendikalardan ve STK’lardan kopuk olduğu süreci hep beraber gördük.

“SOSYAL ADALET, EŞİTLİK VE BARIŞ İÇİN SOL KOALİSYONA İHTİYAÇ VAR”

Öte yandan sosyal katmanlardaki eşitsizliğin ortadan kaldırılması, sosyal adalet ve toplumsal barış için sol koalisyona ihtiyaç var. Almanya’da 2000 yılından itibaren hem egemen toplumda hem de göçmen kökenlilerde sol partilere yönelik bir kırılmayı yaşadık. Bugün, yani 2021 yılında ise 2000 öncesi siyasi eyleme dönüş olduğunu görüyoruz.

Dünya genelinde sosyal adaletsizlik hâkim. Adaleti toplumun tüm katmanlarına yayamazsanız, siyasi sürekliliğiniz olamıyor.

“CDU/CSU’DAKİ OY KAYBININ ESASI SOSYAL ADALET BEKLENTİSİDİR”

Merkel yeniden aday olmayacağını açıklayınca Hıristiyan Demokrat ve Sosyal Birlik (CDU/CSU) partilerinde yaşanan oy kaybının esası sosyal adalet beklentisidir. Hıristiyan demokratların başbakan adayı Armin Laschet’in sosyal adalet için somut hiçbir programı yok.

Oysa toplum tıpkı Willy Brandt dönemindeki gibi yine özgürlük, eşitlik ve adaletin sistemde güvence altına alınmasını istiyor.

OLAF SCHOLZ’UN SOSYAL ADALET VURGUSU

SPD’nin başbakan adayı Olaf Scholz sosyal adalet vurgusu üzerine çok iyi gidiyor. Buna karşılık Martin Schulz da sosyal adalet vurgusu yapmıştı ancak içini dolduramamıştı. SPD’nin  oylarını yükselterek seçimlerden birinci parti olarak çıkacağını söyleyebiliriz. Seçim sonuçlarının AB’nin siyasetini de etkileyeceğini ve değiştireceğini düşünüyorum. Almanya seçimleri ABD ve Rusya için her zaman çok önemli olmuştur.

ABD’NİN KULLANDIĞI EN ÖNEMLİ KULVAR: CDU / CSU

ABD’nin geçmişten bu yana Alman siyasetinde kullandığı en önemli kulvar Hıristiyan Birlik partileri olmuştur. CDU / CSU içindeki en soldan sağa kadar yelpaze Atlantik siyaseti unsurları üzerinden belirlenmiştir.

Kasım ayında AB Türkiye’ye yönelik yaptırım kararları almak istedi. Ancak Başbakan Angela Merkel karar için kasım ayındaki ABD seçimlerini beklemeyi ve marta ertelenmesini önerdi.  Merkel-Biden görüşmesi sonra ise AB’nin Türkiye’ye yönelik politikaları gözlemlenebildi. ABD baştan bu yana sağa yakın siyaset yürüten partilerin iktidara gelmesini istemiştir. ABD kıta Avrupası’ndaki siyasetinin sürekliliğini Hıristiyan Birlik üzerinden yapmıştır. Amerika Birleşik Devletleri’nin en büyük beklentisi  CDU / CSU üzerinden bir koalisyonun devam etmesidir.

“RUSYA’NIN BEKLENTİSİ SOL KOALİSYON”

Rusya ise Almanya’da sol iktidarı her zaman desteklemiştir. Rusya için şimdi en önemli beklenti, 26 Eylül seçimlerinden sol hükümetin çıkmasıdır. Birlik’90/Yeşiller’de ise eş başkanlık mevcut. Bir tarafı sol diğer tarafı sağ değerler üzerinden siyaset sürdüren bir bölüm.

“SCHOLZ’UN SOSYAL DEVLET SÖYLEMİ SPD’Yİ ÖNE ÇIKARDI”

Diğer taraftan sosyal demokratların adayı Scholz’un sosyal devlet söylemini kullanması SPD’yi öne geçirdi. Türkiye’nin demokratikleşmesine olası sol hükümet ne kadar katkı sunabilir, bu çok önemli bir nokta.

Türkiye’de demokrasi ve hukuk dışı uygulamaları olan otoriter siyasi bir unsur olduğunu söyleyebilirim. Yeşiller’in ve Sol Parti’nin en önemli hassasiyeti ise demokrasi uygulamaları, yani temel hak ve özgürlüklerde ihlaller.

“AKP İKTİDARININ DİRENEMEYECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM”

Sol Parti’nin ve Yeşiller’in söz konusu hassasiyetlerini SPD’nin koruyacağını düşünüyorum. Türkiye’deki demokrasi ve hukuk dışı uygulamaların durdurulmasına yönelik müzakerelerin başlayacağını ve bu müzakerelerin AKP iktidarını zorlayabileceğini, ancak direnemeyeceğini düşünüyorum.

Türkiye’nin demokratikleşmesi demek, Ortadoğu halklarının demokratikleşmesi demektir. Almanya’daki olası sol koalisyon AB siyasetini etkilediğinde, Türkiye-AB müzakereleri de dönüşecektir.

Türkiye’nin demokratikleşmesi bağlamında Türkiye-Almanya ve Türkiye-AB ilişkilerini zor günlerin beklediğini söyleyebilirim.

Türkiye 2013’ten itibaren AB ile ilişkilerini ne yazık ki bir devlet değil de hükümet siyaseti ile yönetti.

Türkiye – AB ilişkileri, 2013’te imzalanan ‘geri kabul anlaşması’ üzerinden sürdürülürse burada sürekliliğin sağlanması mümkün değil.

“MERKEL TÜRKİYE’DEKİ HAK İHLALLERİNİ GÖRMEZDEN GELDİ”

Mülteci anlaşması üzerinden devam edip Türkiye’de yaşanan  demokrasi dışı uygulamaları görmezden gelirse, AB kendi içtihadına ters düşer. Angela Merkel ne yazık ki mülteci anlaşmasını önde tuttu ve Türkiye’deki hak ihlallerini görmezden geldi.

Türkiye’nin ise Almanya ve AB’ye yönelik siyasetini, insanı koz kullanarak yapması, insan hakları beyannamesine aykırı.

OLASI SOL KOALİSYON VE AKP

Almanya’daki olası bir sol koalisyon AKP iktidarını Türkiye’deki demokratikleşme  alanına çekmek zorunda. Almanya’nın Türkiye’den, demokratikleşme yolundaki tüm engelleri kaldırmasını talep etmesi gerekiyor. Bir ülkenin ulusal bütünlüğünü, inanç birliği ile değil laik ve demokratik bir sistemle sağlarsınız.

GÖÇMENLERİN SANDIK KÜSKÜNLÜĞÜ

Öte yandan Almanya’da 2000 yılından itibaren göçmenlerin egemen toplumda da olduğu gibi siyasete ilgisi azaldı. Göçmenler hayal kırıklığına uğradı. Sosyal devlet ilkelerinin ve adaletin tırpanlandığı bir süreci yaşadı. Söz konusu hayal kırıklığı sandığa gitmelerinin önünde engel oluşturuyor. Ancak pandemiyle beraber göçmen toplumunun yeniden ilgisi arttı.

Sosyal demokratların sosyal adalet vurgusu yapmaları da oy kullanma eğilimlerini olumlu etkiledi. Göçmen toplumunun sandığa gitmesini istiyorum. Unutulmasın ki Schröder 8 bin oy farkla başbakan seçildi.

Sosyal demokratların sosyal adalet vurgusu yapmaları da oy kullanma eğilimlerini olumlu etkiledi. Sol koalisyon hükümeti kurulursa Almanya kazanır, göçmenler kazanır, hepimiz kazanırız.”

IŞIN ERTÜRK – KÖLN

Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.