Yeni Alman hükümetinin gizli korkusu: Türkiye çökerse Alman ekonomisi de çöker mi?
Almanya ile Türkiye’nin “Siyamlı İkizler” kaderi yaşadığını gösteren veriler azalmıyor, tersine, çoğalıyor. Çekmecelerdeki tez: Türkiye ekonomisi çökerse Alman ekonomisini de dibe çekebilir. Hatta “Türk iflası” karşısında yatırımcı reel sektör ile finans sektörünün çıkarları çelişiyorsa, Alman ekonomisi ikiye de bölünebilir. Nasıl mı?
Türkiye ekonomisi iflas ederse, Federal Almanya bundan kârlı mı çıkar, yoksa uçuruma beraber mi yuvarlanır?
Zor soru.
Türkiye bir ekonomik ve toplumsal depremin içinde yol ararken, Berlin’deki her renkten siyasal gözlemci, Ankara ile Berlin arasındaki ilişkilerin nereye akacağı sorusuna yanıt arıyor. Gizli gündemde böyle bir “madde” var.
Şunu ileri sürmek mümkün: Olaf Scholz hükümetinin ajandasındaki acil gündem maddelerinden birini Türkiye ekonomisindeki kriz oluşturuyor. Bu konuda henüz resmi bir açıklama yok, ama arka odalarda genel bir görüş birliği var. Türkiye’deki faiz, döviz, borç ve enflasyon sarmalının, bir çöküşle “taçlanması” halinde, bunun, ekonomisi başta olmak üzere Almanya’ya çok pahalıya mal olabileceği görüşü ağırlık kazanıyor. Kapıların açılması halinde ilk hedefleri Almanya olan 5 milyon göçmen… Ayrıca Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli 3,1 milyon insan…
Fakat bir tuhaf dengesizlik var.
“GÜLEN GÖZ” SEKTÖRLERİ
Aslında Alman ekonomisi Türkiye’de giderek derinleşen krize, bir gözüyle ağlarken diğer gözüyle gülüyor. Çünkü Türkiye’nin reel ekonomisinde yatırımlarıyla neredeyse rakipsiz bir konumda bulunan üretici Alman dev şirketleri, TL’nin avro karşısında bir yıl içinde yüzde 60 değer yitirmesiyle son derece avantajlı bir konuma oturdu.
Türkiye’deki üretici sektörlerde faaliyet gösteren yabancı sermaye, özellikle de Alman sermayesi, her geçen gün daha ucuzlayan bir üretim sürecinin rüzgârını sırtına almış durumda artık. İşgücü maliyeti sudan ucuz. Bulgaristan’ı bile geride bırakan bir maliyet hediyesi bu.
Ayrıca Türkiye’deki taşınır veya taşınmaz malların da inanılmaz bir hızla avro cinsinden ucuzladığı kimsenin gözünden kaçmıyor. Büyük bir servet devrinin avro veya dolar üzerinden yaşanacağı, hatta turizmde epeydir yaşandığı kesin. Bu, Almanya’nın Türkiye’deki iflas rejimini gülerek izleyen gözü.
“AĞLAYAN GÖZ” SEKTÖRLERİ
Ama bir de ağlayan göz var.
Bu, finans sektöründeki gelişmelerle ilintili. Doğrudan değil, dolaylı. Alman finans sisteminin Türk finans sistemindeki plasmanları, özellikle de bankalardaki alacakları 13 milyar avro civarında. Yani Alman bankaları Türkiye’nin istikrarından emin olmadıkları için, uzak duruyorlar. Böyle yorumlayabiliriz.
Ama bu oyunda dolaylı olarak İspanyol ve Fransız, hatta İtalyan bankaları var. Bunlar, Türkiye’deki finans sistemi çökerse, çökecek olanlar. Bu bankaların Türkiye’deki yatırımları, dolayısıyla alacakları 100 milyarlarca avro. Örneğin, İspanyolların 80 milyar, Fransızların 35 milyar avroluk plasmanı var Türk banka sisteminde. Bir çöküşün, domino etkisi yaratmaması ve “Avrupa’nın jeoekonomik gücü” Berlin’i de dağıtmaması mümkün değil.
TL DEĞER KAYBETTİKÇE
Alman ekonomisi, finans sistemindeki bu tedirginliği reel ekonomiye yatırım yapan 7 bin 500 şirket iştiraki üzerinden kompanse edebiliyor. Bunlar Türkiye’de TL ile üretip dış pazarlarda dolar ve avro karşılığı satışa sunan, bu denklemden çok kârlı çıkacak olan birimler.
Daha açık olsun: TL’nin değer kaybetmesi, Alman şirketlerinin Türkiye’deki üretim maliyetlerini ucuzlatıyor. TL ile üretip, ürünlerini dolar ve avro cinsinden satışa sunuyorlar. Kâr marjları patlıyor. Bu alandaki avantajlar, finans gibi alanlardaki riskleri dengeliyor olabilir.
Hatta bu durumda Türkiye içinde şirket ve benzeri taşınmazları satın alarak, kârlarına kâr katabilecek duruma geliyorlar. Ancak henüz çok hevesli değiller. Bu alandan örnek bulmak çok kolay.
Sonuçta finansal bağlantılar ve borç darboğazı, bu dengenin kolay kurulamayacağını gösteren bir muamma. Borçlarını ödeyemeyecek bir Türkiye, dolambaçlı yollardan ve başka ülke finans sistemleri üzerinden Alman finans sistemini de vurur.
Federal Almanya 2019’da, koronavirüs salgını öncesinde Türkiye’nin en önemli ticari partneriydi. Almanya’nın Türkiye’ye ihracatı içerideki reel ekonomiyi belirleyen sabit sermaye ve ara malları ya da teknoloji ağırlıklı. Rusya enerji, Çin ise küçük tüketim malları ihracatıyla, Türkiye’nin reel ekonomisinde ve üretim teknolojisinde belirleyici bir role sahip değil.
TÜRKİYE’DEKİ EKONOMİK DEPREM ALMAN EKONOMİSİNİ NASIL BÖLER?
Alman ekonomisi kaynaklı yatırımların toplamı, Alman Dışişleri Bakanlığı verilerine göre 16 milyar avro civarında. Türkiye’nin ve hatta otomotiv sektörü başta olmak üzere birçok Alman reel sektörünün can damarını oluşturan yatırımlar bunlar. Koronavirüs öncesindeki Almanya-Türkiye dış ticaret hacmi 33,4 milyar avroydu. Bu alanda, salgın nedeniyle bazı düşüşler kaydedilmedi değil.
Türkiye eğer iflas ederse, demek ki, dünyanın dördüncü büyük ekonomisi olan Almanya’yı, sektörel bazda bölebilir. Finans sektörü ve bağlantılı kolları, İspanyol, İtalyan ve Fransız finans kanallarıyla çöküşe ortak olacak, bu da Berlin’i uçuruma çekebilecektir.
Ancak reel sektör ve büyük sermaye yatırımları, TL’nin değer kaybetmesiyle ucuzlayan maliyet kalemlerinden kuşkusuz çok memnun kalacaktır.
Bir Alman iktisatçının, Aalen Yüksekokulu öğretim üyelerinden Prof. Dr. Christian Kreiß’ın henüz ana akım medyaya düşmeyen tezi (“Türkiye’deki finans sektörü batarsa, bu ülke Lehman Brothers’in 2008 krizini tetiklemesi gibi bir tetik ülke halini alabilir ve dünya sistemini altüst edebilir”) masada duruyor.
Almanya bu masanın ortasındadır.
Türkiye’deki ekonomik ve toplumsal bir deprem, dünya sistemini dibe çekmeden önce Alman ekonomisini sektörler bazında ikiye bölebilir.
Nereden baksan, tutarlı.
Soralım: Berlin’deki yeni Olaf Scholz hükümetinin, bu “tutarlılığı” hiç görmemiş olduğu söylenebilir mi?
Yanıt: Herhalde, farkındalar.
OSMAN ÇUTSAY – FRANKFURT
GÖRSEL: Ömer Yaprakkıran