Anıt mı? “Türkiye kökenli göçmenler Berlin’in taşıyıcı unsurlarıdır, kurumsallaşma zamanı geldi”
Federal Almanya’daki Türk sosyal demokratlarının önde gelen isimlerinden Ahmet İyidirli’ye göre Türk göçmenlerin bu kentin yakın tarihinde çok özel bir yeri var. İyidirli’ye göre, “Bugün herkesin gururla sahip çıktığı Berlin’e bu denli olumlu katkısı olan bu insanların anılarını yaşatmak, onların katkılarını, yaşamlarını belgelemek için” 60 yıl sonra artık bir kurumsallaşma gerekiyor.
Türkiye’den işgücü göçünün 60’ıncı yıldönümü ekim ayı sonunda kutlanacak. Bu nedenle Berlin Kreuzberg’de özel bir anıt ve göç müzesi için girişimleri olan Ahmet İyidirli, ortada ödenmesi gereken tarihsel bir borç bulunduğuna dikkat çekti. Halkçı Devrimci Birliği Berlin ile HDF’nin kurucu ve yöneticilerinden İyidirli, sorularımızı yanıtladı.
– 1945 sonrasında Batı Berlin’de, bir yeniden inşa döneminde, göçmenlerin önemli bir yeri var. “Misafir işçilerin” ise çok özel bir yeri var. Kreuzberg’in zaman içinde adeta bir Türk damgası halini aldığını biliyoruz, ki bunu bugün çok daha belirgin bir şekilde görmek mümkün. Siz, bu ilişkinin son 45 yılına birebir tanık oldunuz, içinde yaşadınız. Şimdi Türkiye’den işgücü göçünün 60’ıncı yılında, özgün bir jestle bu insanların katkılarını anıtlaştırmayı öneriyorsunuz. Böyle bir anıt ne getirecek sizce? Neden şimdi?
AHMET İYİDİRLİ – Berlin Duvarı’nın inşasından sonra Batı Berlin’in insan kaynakları büyük oranda sınırlandı. Şehrin işgücü gereksinmesi göçmen işçilerle kapatıldı. Savaşta büyük tahribata uğtayan Berlin’in bugünkü hale gelmesi uzun yıllar aldı. Berlin’in bu yenilenme sürecinde o zamanki adıyla “misafir işçiler” (Gastarbeiter) önemli rol oynadı.
Göçmenler o zamanki konut yetersizliğinden şehrin en bakımsız ve eski mahallelerinde oturmak zorunda kaldılar. Bu bölgelere yaşam verdiler, bu mahalleleri canlandırdılar, ayakta tuttular. Batı Berlin’e bu denli katkısı olan insanların anılarının yaşatılması önemli. Onlar artık Berlin’in, Berlin tarihinin bir parçası oldular. O insanların çocukları, torunları da artık bugünkü Berlin’in önemli taşıyıcı unsurları oldu. Bugün herkesin gururla sahip çıktığı Berlin’e bu denli olumlu katkısı olan bu insanların anılarını yaşatmak, onların katkılarını, yaşamlarını belgelemek için bir kurumun/merkezin oluşturulmasının zamanı artık geldi.
GENÇ KUŞAKLARIN BERLİN’LE BÜTÜNLEŞMESİ
Göçün 60’ıncı yılında “Bu insanlar buraya geldiler, buralı oldular, şehrimize olumlu katkıda bulundular ve onlara şükranlarımızı sunuyoruz” demek, bir gereklilik. Bu aynı zamanda şimdi, üçüncü ve dördüncü kuşakta olan göçmen kökenli genç Berlinlilerin de kendilerini Berlin ile daha iyi bütünleştirmelerine aracı olacaktır.
Kim ne derse desin, Berlin’e çalışmak amacıyla gelen göçmenler burada olumlu, kalıcı değişiklikler yaptılar. Şehrin geçmişinin ayrılmaz bir parçası oldular. Önümüzdeki dönemde bu şehir artık kentin yerlisi olmuş eski göçmenleri olmaksızın düşünülemez.
– Berlin’de Türkiye kökenli “misafir işçiler” nasıl karşılandı ve nasıl bir kabul gördüler? Toplumda nasıl bir yere yerleştiler? Başlarından neler geçti, neler yaşadılar? Bugünden baktığınızda o insanları ve etkilerini/verimlerini siz nasıl görüyorsunuz? Anıt, bütün bu yaşananları nasıl sarmalayabilir? Kafanızda bazı çıkış noktaları var mı?
AHMET İYİDİRLİ – İlk dönemlerde iki taraf da bu göçün sınırlı bir zaman için olduğunu düşünüyordu. Zaman içinde kalıcılığın ortaya çıkmasından sonra veya ekonomik kriz dönemlerinde rekabetin sertleşmesinin getirdiği gerilimler oluyordu. Ama genelde karşılıklı saygı korundu.
Tabii bu dönemde özellikle 1980’li ve 1990’lı yıllarda göçmen örgütlerinin ve Alman partilerinde çalışan göçmenlerin çok güçlü bir eşit haklar mücadelesi vardı. Berlin’in Kreuzberg ilçesi uluslararası platformda işgücü göçünün en güçlü sembol bölgesi oldu. Kreuzberg’e “Küçük İstanbul” gibi sıfatlar verildi. Toplumsal çeşitlilik açısından Kreuzberg bir laboratuvar gibiydi, hâlâ da öyledir. Yeni yaşam biçimlerinin denendiği, uygulandığı, farklılıkların normalleştiği, işgücü göçünün, Türklerin Almanya’ya göçünün olağanlaştığı yer oldu Kreuzberg.
O nedenle böyle bir anıtın ve toplumsal belleğin canlı tutulduğu hatıra yerinin bu ilçede, Kreuzberg’te gerçekleştirilmesi anlamlı olacaktır. Bu gerçekleştirilirken konseptin oluşturulmasına göçmen örgütlerinin, birinci kuşağın temsilcilerinin dahil edilmesini çok önemli buluyorum. Yani bu bir kısım Almanların “Biz size bunu uygun gördük” mantığı ile yapacağı bir şey olmamalıdır. Orada birinci kuşak ve onların çocukları, torunları kendilerini bulabilmeliler.
Birinci kuşak için anıt, işgücü göçü için müze ve dokümantasyon merkezi oluşturulması düşüncesini Türk sosyal demokratları HDF (Halk Dernekleri Federasyonu) ve üye örgütleri üzerinden uzun zamandır dile getiriyor. Bu birçok başka kuruluş ve kişinin de sahiplendiği bir görüş oldu. Değişik yerlerde çok somut çalışmalar da var. Ancak bunları yaygınlaştırmak ve somutlaştırmak önem taşıyor.
TARİHSEL VE TOPLUMSAL BİR GEREKLİLİK
Bu seçim döneminde Berlin’de eyalet düzeyinde ve Friedrichshain-Kreuzberg seçim programlarında ve kampanyasında SPD ciddi bir şekilde ele aldı. Bu çerçevede Kreuzberg’den SPD’nin Berlin eyalet meclisine aday Sevim Aydın, bu konuyu kampanyaya ve güçlü bir şekilde Alman medyasına taşıdı. Yine Hessen SPD eyalet milletvekili Turgut Yüksel böyle bir anıtın Frankfurt a.M. şehrinde gerçekleştirilmesi için yıllardır uğraşıyor. Milliyetçilik refleksiyle Almanlardan buna karşı duranlar, sulandırmak isteyenler olacaktır. Ama bu anıtlar, dokümantasyon merkezleri, bellek yerleri artık tarihi ve toplumsal gerekliliktir.
– İlk kuşak gerçekten çok önemli. Peki, sadece sıradan bir işgücü göçü mü yaşandı? Yani gerek Alman siyasetinde ve kültüründe, gerekse işçilerin geldikleri yerlerin (Türkiye, İtalya, Portekiz, İspanya, Yunanistan, Yugoslavya) siyasetinde ve kültüründe bu göçün büyük etkileri olmadı mı? Nasıldı bu etkiler sizce? İzlenimleriniz…
AHMET İYİDİRLİ – İşgücü göçünün birinci kuşağı kendi içinde politik göçü ve politik örgütleri de içeriyordu. Bu göçün başladığı ilk yıllarda Yunanistan’da Albaylar Cuntası, İspanya ve Portekiz’de faşist diktatörlükler işbaşındaydı. Bu ülkelerin muhalefet hareketlerinin bir kısmı da Almanya’daki göçmenlerin arasındaydı.
Yine çok işçinin geldiği İtalya da politik çalkantılı bir dönemdeydi. Çok güçlü sosyalist ve komünistlerden oluşan bir sol muhalefet vardı. Bu göçmen işçilerle birlikte örgütlü insanlar ve örgütler de Almanya’ya geldiler. Yani içlerinde ciddi bir politik potansiyel içeriyorlardı. O dönemde bu hareketlerin hepsi -bir kısmı legal, bir kısmı illegal- Almanya’da faaliyette bulundular.
Aynı husus Türkiyeliler için de geçerli. O yüzden 1970’lerin ikinci yarısında Türkiye’de var olan tüm sağ ve sol akımlar, Kürt milliyetçi hareketleri, Almanya’da örgütlenmişlerdi ve örgütlü faaliyet gösteriyorlardı. Bu nedenle Türkiye’den işgücü göçünün geçmişine bakarken bu politik örgütlülük boyutunu da ele almak gerekiyor.
HDF, sosyal demokratlar olarak özellikle müze yanında bir dokümantasyon merkezinin oluşturulması önerisini getirmemizin sebebi de bu. Var olan belgeler, kaynaklar yok olmamalı, değerlendirilmeli.
TÜRK SOSYAL DEMOKRATLARI VE İKİ BOYUTLU SİYASET
– Türkiye kökenli sosyal demokratların bu kentte ve bu ülkede ne gibi görevleri, hakları vs. olabilir, olmalı? Neresinden bakılırsa bakılsın, bu kentte bugün 200 bin civarında insan Türkçe konuşuyor, köklerinde Türkiye var. Bu topluluk artık çift dilli. Kentin ekonomisine, siyasetine, kültürüne 21’inci yüzyılda nasıl bir giriş yapabilirler, yapmalılar?
AHMET İYİDİRLİ – Türk sosyal demokratları Türkiye dışındaki ilk örgütlerini Berlin’de 1973 yılında kurdular. HDF üyesi HDB (Halkçı Devrimci Birliği Berlin) 1973 yılında kuruldu ve çalışmalarını bugün de sürdürüyor. HDB bu şehirde eşit haklar mücadelesinin birçok alanında öncü kuruluş olmasının yanında birçok insan için de bir siyaset okulu oldu.
Almanya’da siyaseti sosyal demokratlar olarak iki boyutlu yapmamız gerekiyor. HDF olarak biz bunu kurulduğumuz gündem bu yana “ikili konumda mücadele” şeklinde söylüyoruz. Bizim insanlarımızın yaşamını hem Almanya hem de Türkiye birinci derecede etkiliyor. O zaman her iki alanı da yakından izlememiz, her iki alana da yönelik çalışma yapmamız gerekiyor. Bu durum hâlâ geçerli. Geçmişte bu konuda epey kafa karışıklığı yaratanlar oldu ve hâlâ içinde yaşadığımız dağınıklığa yol açtılar.
Bu kadar çok Türkiyeli insanın bulunduğu yerde eşit haklar mücadelesi, ırkçılıkla mücadele, Türkiye politikası ve emekçilerin hak mücadelesi her zaman bir gündemde olmak zorundadır. Bence her şeyden önce insanların kendilerini Almanyalı, Berlinli olarak kabul edip buradaki konumlarını geliştirmeleri belirleyici. Eğitimde çocukların başarısı, yetişkinlerin meslek eğitimine önem vermeleri, Türkçenin buradaki eğitim sisteminde kaliteli öğrenilebilir olması çok önemli.
Göçmenlerin ve bizim insanlarımızın sistemin kurumlarında yani devlet dairelerinde devlete bağlı şirketlerde temsil etmeleri, oralarda hatta yönetici pozisyonu almaları Berlin’in eşitlikçi çoğulculuğa evrilmesi açısından önemli. Sadece çalışan olmak değil, bu kurumları yöneten, şekillendiren olmak önemli. Bu konuda ilerlemeler var, ama yetersiz. Yapılması gereken daha çok iş var.
IRKÇILIK: SADECE ŞİKÂYET ETMEKLE OLMUYOR
Göçmenler olarak ırkçılık mücadeleyi çok daha ciddi ele almalıyız. Bu mücadelede çok zayıf temsil ediliyoruz. Sadece şikayet ederek, başkalarının her şeyi yapmasını bekleyerek ilerleme olmaz. Maalesef özellikle Türkiyeli muhafazakarlar, sağcılar, dine dayalı siyaset yapanlar bu tür hak ve eşitlik mücadelelerinde hiç yer almıyorlar. Hiç bir katkıları yok. Sadece kendi camialarına ajitasyon yapıyorlar.
Almanya’da siyaset yaparken kendi göçmen örgütlerimiz kadar Alman partileri de önemli. Bunlar birbirini karşıtı değil, aksine birbirine tamamlayan öğeler. Eşit haklar mücadelesinimn en önemli unsurlarından birisi. Bu yıl seçimler var. Federal Meclisie aday bir çok Türkiyeli aday var. Sayı yeterli değil ama gelişme olumlu ve umut verici. Bu yıl Berlin’de yapılacak Eyalet meclisi seçimleri için Sosyal Demokrat Parti’den sekiz Türkiyeli aday var. Bu günlere sekiz tane bile Türkiyeli üyenin olmadığı günlerden geldik. Bunlar yıllar süren bir mücadelenin sonucu ve daha da ilerletilmesi gerekiyor. İşin arkasını bırakmamalıyız. Bulunduğumuz noktadan daha geriye düşmemeliyiz.
TÜRKİYE ÖNEMLİ, AMA…
Demin de belirttim, Türkiye’deki politik gelişmeler önemli ve buradaki yaşamı etkiliyorlar. Türkiye 60 yıllık göç süresinde çok az sorunu zamanında ve gerekliliklere uygun çözebildi. Son on yılda buna çok olumsuz bir nokta daha eklendi. AKP, Türkiye’de uyguladığı gerilim politikalarını yurtdışına da taşıyarak toplumumuzdaki yarılmanın artmasına yol açtı. Birçok kurumu kendi politikalarının uygulayıcısı, AKP politikalarının araçları durumuna soktu. Bu da Alman toplumunun haklı tepki göstermesine ve bu kurumlara güvenin yok olmasına yol açtı.
Neticede 60 yılda buradaki insanlarımız her türlü güçlüğe rağmen önemli, başarılara imza attılar. Bilimden sanata, siyasetten işadamlığına ve spora uzanan hatta başarılar çocuklar yetiştirdiler. Ama bu insanlardan sorumlu olan iki devlet birçok konuda ev ödevlerini yapamadı, yapmadı.
YENİ POSTA – BERLİN