Savaşa hazır toplum mu? Leo Ensel’den dil üzerinden sert eleştiri

Almanya’nın önde gelen eleştirel analiz platformlarından NachDenkSeiten, barış araştırmacısı ve çatışma çözüm uzmanı Dr. Leo Ensel’in kaleme aldığı çarpıcı bir yazı dizisine ev sahipliği yapıyor:
“Das Wörterbuch der Kriegstüchtigkeit” (Savaş Kabiliyeti Sözlüğü).
Ensel bu yazı dizisinde, savaş yanlısı dilin topluma nasıl sinsice nüfuz ettiğini, siyasi ve medyatik anlatılarda kullanılan kelimeler aracılığıyla deşifre ediyor. Serinin üçüncü bölümü, NATO’nun “ölümcül kabiliyetini” artırma stratejilerinden, Almanya’daki militarist anlatıların normalleştirilmesine, hatta çocukların savaş için “feda edilebileceği” yönündeki çarpıcı akademik yorumlara kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor.
“SAVAŞA UYGUN BİR DİL İNŞA EDİLİYOR”
“2030”, “Heimatfront”, “Kriegsmüdigkeit”, “kulturelle Umprogrammierung” gibi kavramları didik didik eden Ensel, bu kelime ve ifadelerin nasıl olup da kamuoyunda sessizce kabullenildiğini gösteriyor.
Örneğin, NATO Genel Sekreteri Mark Rutte’nin “2030 yılına kadar Rusya saldırabilir” söylemini “karanlık bir kehanet” olarak niteleyen Ensel, bu tür ifadesiz ve gerekçesiz cümlelerin toplumu adım adım bir savaş psikolojisine hazırladığını savunuyor.

Öte yandan, medyada sıkça tekrarlanan “das von Russland angegriffene Land” (Rusya tarafından saldırıya uğrayan ülke) gibi kalıpların, Ukrayna’nın sınır ötesi askeri operasyonlarını görünmez kıldığını belirtiyor. Dikkat çekici bir başka başlık ise “feministische Außenpolitik” (feminist dış politika). Ensel bu kavramın, yalnızca dışa dönük bir imaj politikasına indirgenmesini sert bir dille eleştiriyor.

KİM BU LEO ENSEL?
“Look at the other side!” (Bir de öteki tarafa bak!) ilkesiyle hareket eden Dr. Leo Ensel, postsovyet coğrafya ile Orta ve Doğu Avrupa üzerine çalışan bağımsız bir çatışma araştırmacısı ve kültürlerarası iletişim eğitmeni.
“Nükleer silahlanma ve korku”, “Almanya’nın birleşmesinin sosyal psikolojisi” ve “post-Sovyet coğrafyada Almanya algısı” üzerine yaptığı çalışmalarla tanınıyor. Yeni Soğuk Savaş atmosferinde, Ensel’in temel hedefi yanlış anlatıların aşılması, gerginliklerin azaltılması ve güvenin yeniden inşası.
Yazar, hiçbir ulusal söyleme veya ideolojik kampa bağlı olmadığını özellikle vurguluyor; yalnızca insan hakları, barış ve etik sorumluluklar çerçevesinde konumlanıyor.
“DEMOKRASİ, BİRLİKTE YAŞAM KÜLTÜRÜDÜR”
Ensel’in kaleme aldığı bu analiz, yalnızca kelime eleştirisiyle sınırlı değil. Aynı zamanda, Almanya’da medyanın, siyasi elitin ve akademinin büyük ölçüde militarize olduğuna, “barış” kavramının bile savaş argümanlarına hizmet eder hâle getirildiğine dikkat çekiyor.
Özellikle NATO’nun sivil altyapıyı askerileştirmeye yönelik “Operationsplan Deutschland” stratejisini ele alan Ensel, “Yeni bir total savaş doktriniyle karşı karşıyayız” diyerek, Chatham House’ta yapılan açıklamalara atıfla NATO’nun toplumu doğrudan savaşın bir parçası haline getirmek istediğini aktarıyor.
BARBARLIK ÇAĞINA DÖNÜŞ MÜ?
Ensel’in belki de en sert eleştirisi, 3sat kanalında yayınlanan bir programda Althistoriker Egon Flaig’in söylediklerine yönelik:
“Ebeveynler, çocuklarını toplum uğruna feda etmeye hazır olmalı” diyen Flaig’in sözlerini, Ensel açıkça ‘kültürel yeniden programlama’ girişimi olarak yorumluyor ve bu söylemin Almanya’yı bir tür “Barbarlık Çağı”na geri götürecek potansiyel tehlikelerine işaret ediyor.
NachDenkSeiten üzerinden yayımlanan bu yazı dizisi, Almanya’nın savaş diline teslim olma süreciyle yüzleşmeye cesaret eden nadir çalışmalar arasında yer alıyor.
Ensel’in bu sözcük eleştirisi, yalnızca akademik değil, aynı zamanda vicdani bir uyarı niteliği de taşıyor.
“Eğer dünya tek bir nota olsaydı,” diyor başka bir kültürel etkinliğe atıfla, “bu, barışın sesi olurdu.”
Ama ne yazık ki bu ses, savaş naraları arasında her geçen gün biraz daha boğuluyor.
YENİ POSTA – STUTTGART
KAYNAK: https://www.nachdenkseiten.de/?p=134771
FOTO: Markus Winkler – Unsplash