Kriz Avrupası’nda “Modern Para Teorisi”: Kamu ekonomisi yeniden kıymete biniyor

Kriz Avrupası’nda “Modern Para Teorisi”: Kamu ekonomisi yeniden kıymete biniyor
Yayınlama: 05.08.2021
101
A+
A-

Modern Para Teorisi, kriz koşullarında tüm dikkatleri üzerine çekmeyi başarmış bir iktisat düzeneği. Konunun İtalya’daki önder isimlerinden Giuseppe Nasone, www.serbestada.com sitesinde Birgül Göker Perdisan’ın sorularını yanıtladı.

Tüm dünya ülkelerinde, yeni bir ekonomi teorisi olan Modern Para Teorisi (MPT) güç kazanıyor. MPT, neoliberal görüşün, devletlerin bütçe fazlası vermesi gerektiği ilkesinin yanlış olduğunu ve bu ekonomik politikaları uygulayan ülkelerin halklarıyla birlikte ekonomik krizlere sürüklendiğini savunuyor. MPT’ye göre kemer sıkma politikaları yanlış, tersine hükümetler kontrollerindeki “egemen para”larını gerektiğinde basmalı ve harcamalı… “Bir devlet, egemen para birimi varsa, halkının nezdinde meşruysa ve pozitif açık verecek şekilde kamu harcamaları da yapıyorsa, işte o devlet gerçek ‘demokrasi’dir” diyor bu teori.

Modern Para Teorisi ilkeleri, 2000’li yıllarda ABD, İngiltere ve Japonya gibi ülkelerde uygulanmaya başlandı. ABD’de Demokrat Parti adaylarından Bernie Sanders ve şimdiki Amerikan Başkanı Joe Biden ekonomi danışmanları arasına MPT ekonomisti Stephanie Kelton’ı da dahil edince, dikkatler daha güçlü bir şekilde Modern Para Teorisi’ne çevrildi…

MPT’nin güçlü olduğu bir diğer ülke ise İtalya… MPT’yi duyan, öğrenen, bilgi sahibi olan İtalyan akademisyenler, ekonomistler ve sıradan vatandaşlar bu ekonomi ekolünü daha geniş kitlelere tanıtmak için kendi aralarında örgütlenmiş bulunuyorlar. Covid salgınından önce Çizme’de kent kent, üniversite üniversite, meydan meydan dolaşıp, konferanslarda MPT’yi anlatıyorlardı.

MPT’nin İtalya’daki sorumlularından ekonomist Giuseppe Nasone ile söyleştik.

Modern Money Theory (Modern Para Teorisi) kim tarafından ortaya kondu? Bu teori hangi ekonomik ve sosyal ortamda doğdu?

GİUSEPPE NASONE – Modern Money (ya da Monetary) Theory, Amerikalı ekonomist Warren Bruce Mosler ve onun 1993’te yayımladığı “Soft Currency Economics” adlı eserine dayandırılır. Başarılı bir işadamı da olan Mosler, bu eserinde yüksek finans dünyasında çalışırken edindiği -özellikle de bir “hedge fund” (spekülatif yatırım fonu) yöneticisi olarak- onlarca yıllık kişisel deneyimleri ile gözlemlerini ve vardığı sonuçları anlatır. Bu eserinde ortaya koyduğu ekonomik düşünceler, uluslararası arenada ses getirir ve pek çok başarılı isimle bağlantıya geçmesini sağlar.

Şunu da söylemek gerekir: Modern Para Teorisi (MPT) sadece Amerika’daki gelişmeleri ele alarak ortaya çıkmamıştır; çok daha geniş kapsamlı bir araştırmanın sonucudur. Teorinin gelişiminde, İtalya ve Arjantin’de yaşanan deneyimler çok önemli olmuştur mesela.

TAM İSTİHDAM MPT İLE GERÇEKLEŞİR

MPT Avrupa’da ne kadar tanınıyor? MPT’yi Avrupa’da kimler savunuyor?

GİUSEPPE NASONE – Modern para sistemleri ile altta yatan etkileşimlerin analizinde sağlamlık ve kesinlik sunan, sağlam bir teorik yapıya sahip olan ve gerçek bulgularla zamanında kendini güncelleyebilen MPT’nin, her yıl giderek artan bir şekilde uluslararası akademik çevrelerin – en “inatçı” ekonomistler dahil- dikkatini çekmesi bir tesadüf değildir.

Nitekim, MPT bugün dünya çapında tanınıyor. Batısından doğusuna tüm dünyada Warren Mosler, Randall Wray, Stephanie Kelton, Mathew Forstater, Pavlina Tcherneva ve Avusturalyalı Bill Mitchell gibi önde gelen MPT ekonomistlerinin araştırmaları konuşuluyor, tartışılıyor. Buna ek olarak, sağduyuya sahip bir teori olduğu gibi, MPT muazzam sosyal değeri olan bir teoridir de. Bu da kendisini gerçekten olağanüstü kılıyor. Şöyle ki, bir ekonomi ekolü etrafında giderek artan bir ilgi ve halk bazında bir fikir birliğinin oluşması, her gün karşılaşılabilen bir gelişme değil, ama bugün MPT çevresinde yaşanan budur.

Sadece bu gelişme de değil, bugün sıradan vatandaşlar kendi özgür iradeleri ile bir araya gelerek, MPT’yi desteklemek ve daha büyük kitlelere duyurmak için organize olup, aktiviteler düzenliyorlar. Sadece ABD’de değil, Şili, Avustralya, Birleşik Krallık, Fransa, Bulgaristan ve İspanya’da olduğu gibi. Bu ülkelerin en başında da İtalya geliyor. MPT mesajını siyasete ulaştırmak için, aralarında herhangi bir ön anlaşma olmamasına rağmen, bu iki cephenin birlikte yaptığı bir baskı var; hem akademik çevre hem de halk “kıskaca alma manevrası” uyguluyor.

Peki bu teori neleri öngörüyor? Kısaca anlatabilir misiniz?

GİUSEPPE NASONE – MPT, para sistemi ile Merkez Bankası, Hazine ve özel bankacılık sistemi gibi kurumsal ana aktörler arasındaki dinamikleri tanımlar. MPT ekonomistleri bize bugün modern paranın (yani devletin önceden belirlenmiş miktarlarda altın veya diğer mallara dönüştürmeyi taahhüt etmediği para birimi) geçmişte olduğundan daha güçlü olduğunu anlatıyorlar. Bu, tüm potansiyelinden yararlanılabildiği takdirde, hükümetlerin, kamu açığını sınırlamak veya herkesin çalışabildiği bir ekonomiyi yaratamamak, yani tam istihdam sağlayamamak gibi bazı geleneksel ekonomi sorunlarını aşmasına imkân verir. Hiçbir işçinin işsiz kalmaktan korkmadığı bir ülkede yaşadığınızı hayal edin… Hayat daha güzel olmaz mıydı?

Bu ekonomik sonucu elde etmek için bir devlet, esas olarak maliye veya bütçe politikasından, yani kamu harcamalarından ve vergi gelirlerinden yararlanacaktır.

Ana prensipleri nedir?

GİUSEPPE NASONE – MPT’nin üç ana prensibi var: Kartalist yaklaşım (para, toplumda bir borcun varlığını onaylayan belgedir; değerli bir metal parçasına bağlı değildir); Fonksiyonel Finans (halkın refahının artması temelinde ölçülen ve seçilen maliye politikaları); Tam İstihdam (herkese iş garantisi).

AVRO EGEMEN BİR PARA BİRİMİ DEĞİL

MPT parasal egemenliği mi savunuyor? Devletler kendi paralarını basmakta özgür mü olmalılar?

GİUSEPPE NASONE –  MPT ekonomik bir araştırmadır ve paranın sınırsız -ve sınırlayıcı- kullanımının ancak “egemen para” ortamında mümkün olabileceğini söyler. Egemen para ortamının olabilmesi için: 1) Devlet, Hazine ile harcadığı ve vergi makamlarınca topladığı para biriminin tekelcisidir (tek devlet, tek para birimi kuralı); 2) Para birimini altına ya da benzer başka bir şeye endekslemez; 3) Para birimi serbest veya esnek kur rejimine tabiidir, yani döviz piyasalarının arz ve talebine göre zaman zaman serbestçe belirlenen değişken kur oranı üzerinden yabancı paralarla takas edilir.

Bu unsurlardan bir veya daha fazlasının eksikliği, potansiyel olarak bizi er ya da geç ciddi sorunlara maruz bırakır.

Özetle, MPT gerekli ekonomik yapıyı gösterir. Bu yapının kurulup kurulmaması ya da nasıl kurulması gerektiği gibi konularda kararlar, tercihler “siyaset”e aittir.

MPT’nin rezerv para birimi olan dolara ve AB ülkelerinin ortak para birimi olan avroya yaklaşımı nedir? ABD istediği zaman dolar basarken, bu özgürlük diğer ülkelere neden verilmiyor?

GİUSEPPE NASONE – Bu sorunun yanıtı için teknik alana girmemiz gerek, ancak basite indirgemek için şöyle anlatmayı deneyelim: Diyelim ki, egemen para birimine sahip bir devlet var; bu devletteki hükümet ulusal ekonomisinin kalıcı bir tam istihdama sahip olmasını sağlayabilir. Bir devlette de öncelikle önemli olan budur.

Öte yandan, bu devlet, ulusun kendi topraklarında ürettiği mal ve hizmetlere yönelik toplam talebi ve buna karşılık gelen mal ve hizmet arzını içeren bir ekonomi oluşturmaya hizmet ettiği ölçüde özel sektörünü her zaman finanse edebilir. Yabancı ülkelerle mal alım-satımı ise, kamu maliye politikasının desteğiyle ve esnek kur rejimi altında döviz alım-satım işlemlerinin yapılmasıyla olur; ulusal özel sektörün ihtiyaç duyduğu yabancı malı satın alabilme kabiliyeti sayesinde. Tabii bu ülkedeki özel sektör şirketlerinin ihracat yaparak çalışmaya istekli olmaları da gerekiyor. Bu nedenlerden dolayı MPT, uluslararası rezerv para birimi olarak ABD dolarının kalitesine fazla önem vermemektedir.

Dolayısıyla, Amerikan para biriminin uluslararası referans rolünü kaybetmesine neden olabilecek olası koşullar hakkında zaman zaman kimi ekonomistler, gazeteciler ve politikacılar tarafından ortaya atılan çeşitli endişeleri ve sözde trajik sonuçlarını da dikkate almıyor.

Avroya gelecek olursak… Warren Mosler Avro Bölgesi için deflasyonu öngördüğünde 90’lı yıllardaydık, Avrupa Birliği henüz Avro Bölgesi’ni oluşturmamıştı. Her şeyden önce, avro egemen bir para birimi değil. Tek devlet ve tek para birimi kuralına uymuyor. Ayrıca, avro bölgesindeki sistem muhasebe kısıtlamalarına ve sınırlamalara tabi, yani “fonksiyonel finans” eksik. Ek olarak, fiyat istikrarı tam istihdama yeğleniyor.

İşin doğrusu, avro sisteminde enflasyonu düşük tutmak için işsizlik tercih ediliyor (İtalya’da da büyük ölçüde olduğu gibi), oysa ki MPT mal ve hizmetlerin, dolayısıyla da fiyatların, arz ve talebini dengeleyici bir unsur olarak tam istihdamı kullanmayı öneriyor. Özetle, Avro Bölgesi’nde devlet, kamu açığını gerçek ihtiyaçlara göre ayarlayarak rahatlayamaz. Bu durumu şimdi içinde olduğumuz dönemde de görüyoruz, örneğin koronavirüs salgını nedeniyle tahrip olan ekonomiyi canlandırmak için Avro Bölgesi ülkelerinden olan İtalyan devletinin tahsis ettiği para, büyük ölçüde yetersiz ve sorunu çözmüyor. Oysa ki, ABD ve Birleşik Krallık gibi egemen para birimine sahip ülkelerde, Covid-19 salgını nedeniyle ekonomiyi desteklemek için planlanan devlet müdahalelerinin finansmanı ve ortaya çıkan kamu açığı bir sorun teşkil etmiyor.

Ekonomide hep sorunlar vardır ve er ya da geç ortaya çıkarlar; ancak bu sorunlarla mücadele etmek ve üstesinden gelmek için gerekli araçlara sahip olmak için herhangi bir çaba göstermemek mazoşistliktir.

DEVLET BÜTÇE DENKLEŞTİRMESİN, AİLELERE BIRAKSIN

MPT kemer sıkma politikalarını nasıl değerlendiriyor?

GİUSEPPE NASONE – Birbirlerini karşılıklı olarak reddederler. Açıkça söylemek gerekirse, kemer sıkma politikaları çoğumuz için boğulma demek, sadece birkaç köpekbalığına yarar sağlıyor ve her durumda ekonomi için depresif, aşağı doğru inen sonsuz bir sarmal. Harcamak için yeterli paranın olmadığı, piyasada yeterli paranın dolaşmadığı bir ülkede, tam istihdamı veya ekonomik büyümeyi unutmalı, yoksulluk ve ekonomide durgunluğa hazır olmalıyız.

MPT ise, tersine, bir devlet kamu harcaması yaparak bireye para verdiğinde, tasarrufu bireyin yaptığını söyler. Ulusal ekonomiler yıldan yıla büyüme eğiliminde oldukları için daha fazla paraya ihtiyaç duyarlar, bu nedenle kamu açığı bir devletin doğal bütçe durumudur. Bu Fonksiyonel Finans’tır: Biçime karşı (yani tüm geri kalanlara rağmen “güzel bütçe” sahibi olmak) özün (tam istihdam, üretim, satışlar…) önem kazanması. Bütçenin denkleştirilmesi işini ailelere bırakalım. Bütçeyi denkleştirmeye çalışan devlet, milletin ekonomisini altüst ediyor, bu da var olma sebebine ve görevine ihanet etmesi anlamındadır.

Bu, MPT’nin bir kamu bütçesi dengesi ya da fazlasının denendiği istisnai durumların olabileceğini reddettiği anlamına gelmez; örneğin çok fazla dörtnala koşan bir ekonomiyi soğutmak için biraz kemer sıkma politikalarının uygulandığı istisnai durumlar… Çevremize şöyle bir bakalım ve kendimize soralım: Böyle istisnai bir durum yaşıyor muyuz?

ÜLKELER DIŞ BORCU KENDİ PARALARIYLA YAPMALI

– MPT’nin devletlerin borcu için nasıl bir reçetesi var? Neler öneriyor?

GİUSEPPE NASONE – Kamu borcu bireylerin elindeki finansal zenginliktir. Birini ortadan kaldırmak, diğerini de ortadan kaldırmak anlamına gelir. İşte bu nedenle, bir devlet üretimde kullandığı para birimiyle borçlanmalıdır. Her zaman borcunu ödeyecek kaynakları olacaktır. Kamu borcu “sürdürülebilir” olur. Şimdi de avronun durumuna bakalım. Eğer bir para fabrikası olan Merkez Bankası devletin hizmetinde değilse, AB’nin Avro Bölgesi üyesi ülkelerdeki gibi, kamu borcu “yüksek” ve “sürdürülemez” hale gelebilir, bu da devleti savunmasız bırakır, saldırıya açık hale getirir. Bir devlet saldırıya açık hale gelirse, o devletin halkı kendisini savunamaz.

Şimdi, sorunun çözümünü parasal açıdan düşünelim: Eğer bir kişinin başına plastik bir torba geçirilmişse ve boğuluyorsa, ona daha az nefes almasını söylemek mi doğru olur, yoksa torbayı başından çıkarmasını söylemek mi? İşte bu nedenle, dış borcun mümkün olduğunca o ülkenin para birimi üzerinden yapılması gerekmektedir. Oksijen eksikliğini önlemek ve/veya kendinizi oksijen satıcılarının ellerine bırakmamak için… Tabii ki, aynı kural Üçüncü Dünya ülkeleri için de geçerli.

Para politikaları mı, maliye politikaları mı?

GİUSEPPE NASONE – Motor yağı mı, yoksa motor mu? Her ikisi de gerekli… MPT, para politikalarının reel ekonomi üzerinde belirleyici bir etki yapacak tesirli araçlarının olmadığını, maliye politikalarının ise bu araçlara sahip olduğunu söyler.

Hükümet mi, Merkez Bankası mı?

GİUSEPPE NASONE – Önceki soruya benzer şekilde MPT, Hükümet adını verdiği bir beyni ve iki kolu, yani Hazine ve Merkez Bankası olan karma bir kamu yapısı tasarlar. Özetle, Hazine kolu, beyin olan Hükümet’in isteği doğrultusunda, diğer kolunun yani Merkez Bankası’nın bastığı parayı harcar. O yüzden şöyle diyelim: Devlet, Merkez Bankası ve Hazine birlikte olmalı.

SANAL PARA GÜNÜMÜZÜN GERÇEĞİ

– Para basmak belki de yakın bir gelecekte tamamıyla unutulacak, geçmişe ait bir araç olacak… Günümüzde “dijital para”, sanal “bitcoin” alıp satanlar var. Sanal para çağına girmekte olduğumuzu söyleyebilir miyiz? MPT bu durumu nasıl değerlendiriyor?

GİUSEPPE NASONE – Basılı para, halihazırda bugün sistemdeki paranın en küçük parçası, bu açıdan bakıldığında sanal para “gelecek” çağın değil, “şimdi”nin bir gerçeği. Öncelikle, dijital para birimi, günümüzün para üretim biçimlerinden biridir. Bu, kâğıt paranın modası geçti, artık yürürlükten kaldırılması gerekir anlamında değildir. Sanal paranın yöntemleri ve olası sonuçları üzerinde derinlemesine araştırmalar yapmak gerekiyor. MPT de yapıyor.

NEOLİBERALİZM DEVLET MÜDAHELESİNİ REDDEDER

Günümüzde kapitalizmin–neoliberlizmin krizde olduğu üzerinde neredeyse tam bir görüş birliği var. Neoliberalizm’in çözülemez yapısal sorunları nelerdir?

GİUSEPPE NASONE – Önceki soruları cevaplarken de söylediğimiz gibi, MPT parada kamu tekelini tanır ve devleti ekonominin önemli aktörlerinden biri olarak kabul eder. Devlete, özel sektör tarafından geliştirilen ekonominin sorunları ile kapitalizmin doğuştan gelen sınırlarını dengeleyici ve telafi edici bir rol verir. Neoliberalizmdeki temel sorun, bu sınırları ve sorunları inkâr etmesi ve devlet müdahalesini reddetmesidir.

Rekabetin ve kârın kolektif refahı maksimize etmediğini veya ciddi kontrendikasyonları beraberinde getirmediğini nasıl düşünmeyiz? İtalyan Anayasası’nı 1948’de yapanlar bu durumun farkındaydılar. Bu nedenle, İtalyan Anayasası, ekonomik liberalizmin reddi ile kamu ve özel ekonominin birlikte olduğu karma ekonomi üzerine kurulmuştur; insan onuru, işçiye saygı ve işçinin korunması ilkelerine bağlıdır ve bu ilkeleri gözetir; devlet kontrolünü tek bir istihdam ilişkisine kadar indirger. Anayasa kârı ve özgür özel girişimi kabul eder, ve aynı zamanda onu bireysel amaçlar için değil toplumsal amaçlar için yönlendirir ve koordine eder… Bazı açılardan, MPT’nin İtalyan Anayasası’nı tam olarak uygulamaya geçirecek bir araç olduğu da söylenebilir.

BİRGÜL GÖKER PERDİSA – BOLOGNA

KAYNAK: www.serbestada.com

FOTO: commons.wikimedia.org

Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.