Göçün 60’ıncı yılında bir Almanya panoraması: Ergun Çağatay’ın fotoğraflarıyla “Biz Buralıyız” sergileniyor
Almanya’ya Türk işgücü göçünün 60’ıncı yılında Ruhr Müzesi, Essen kentinde yer alan UNESCO Kültür Mirası Zollverein salonlarında “Biz buralıyız. Türk-Alman yaşantısı 1990-Ergun Çağatay Fotoğrafları” adı altında bir sergiyi ziyaretçilerin ilgisine açıyor.
Alman-Türk İşgücü Anlaşması’nın 60’ıncı yıldönümü nedeniyle Ruhr Müzesi, UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan Zollverein’da, Dışişleri Bakanlığı ile RAG-Stiftung’un sponsorluğunda ve uluslararası kültür politikalarından sorumlu Devlet Bakanı Michelle Müntefering’in himayesi altında İstanbullu fotoğrafçı Ergun Çağatay’ın (1937-2018) fotoğraflarını 21 Haziran’dan 31 Ekim 2021’e kadar ziyarete açıyor. Sanatçının fotoğraf dünyası Almanya’daki iki kuşağın bireysel göç deneyimlerine ek olarak aktüel entegrasyon, kimlik ve katılım konularını da temalaştırıyor.
Devlet Bakanı Michelle Müntefering “Bu özel sergi kalplerimizde ve zihinlerimizde bir anıt oluşturuyor” diyor ve ekliyor: “İnsanların yaşanmışlıkları ve deneyimleriyle, bu göç yeni bir çehre daha doğrusu yeni çehreler kazanıyor. Ve özellikle burada, Ruhr bölgesinde yalnızca çeşitlilikten güç alan bir toplumun birlikteliği için bu çehrelerin ve hikâyelerin ne kadar önemli olduğunu biliyoruz.”
SERGİ HAKKINDA
Ruhr Müzesi’nin UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan Zollverein’daki özel sergisi, Türkiye kökenli birinci ve ikinci kuşak göçmenlerin Türk-Alman dünyalarına dair bir fikir veriyor. Fotoğraflar, Paris ajansı Gamma tarafından küresel güney, güney Avrupa ve Küçük Asya’dan Orta ve Kuzey Avrupa’ya işçi göçü konulu bir proje kapsamında çekildi.
1990 mart sonundan mayıs başına kadar Ergun Çağatay Hamburg, Köln, Werl, Berlin ve Duisburg’u ziyaret etti. Bunun sonucunda iş, toplum ve aile hayatına dair 3500 fotoğraf ortaya çıktı. Çağatay, her yaştan Türkiye kökenli insanı bireysel olarak ve grup portreleri halinde, işyerlerinde, aileleriyle birlikte evde, şenliklerde, kültürel etkinliklerde ve camilerdeki toplantılarda fotoğrafladı. Gençlerin fotoğraflarını çekti veya yeni Yabancılar Yasası’na karşı bir gösteriye eşlik etti.
Ruhr Müzesi Direktörü ve Zollverein Vakfı Yönetim Kurulu üyesi Prof. Heinrich Theodor Grütter, “Almanya’daki Türk yaşamı konusu daha önce hiç bu kadar geniş ve çok yönlü bir şekilde fotografik olarak belgelenmemişti. Kapsamlı raporunda Çağatay, Türk göçmenlerin dünyasına ilgiyle bakıyor ve Türk göçünün Almanya’yı nasıl değiştirdiğini de gösteriyor” diyor.
Sergi, Çağatay’ın en etkileyici 116 fotoğrafından bir seçki sunuyor. Bunlardan 32 tanesi 100 x 150 cm geniş formatta, diğerleri 54 x 80 cm formatında sergileniyor. Bir medya enstalasyonu fotoğrafçının çalışma yöntemlerine dair iç görüler sunuyor ve zamanın tanıklarıyla sergi için özel olarak yapılan sekiz video röportaj bugüne bir köprü kuruyor.
Çağatay’ın fotoğrafları, Almanya’nın çok kültürlü bir topluma dönüştüğü bir zamanı gözler önüne seriyor. 1990 baharında, Berlin Duvarı’nın yıkılması ile yeniden birleşme arasında, siyasi güçlerin arafta olduğu iki tarihi çağa tanık olması raporuna özel bir önem veriyor.
Raporunun aynı zamanda işgücü anlaşmasının tam ortasından günümüze kadar bir tür ara dengeyi temsil ettiğini düşünürseniz çok daha fazlasını üstleniyor.
SERGİNİN YAPISI
Özel serginin ana salonundaki fotoğraflar, 1990 baharında Ergun Çağatay’ın yolculuğundaki duraklara göre kronolojik olarak düzenlenmiş bulunuyor.
Serginin eş küratörü ve Ruhr Müzesi fotoğraf arşivinin yöneticisi Stefanie Grebe, “Serginin merkezinde, bize özellikle önemli görünen ve serginin özünü gösteren, beş şehirden 32 motifin (100 x 150 cm formatında) geniş formatlı sunumuna karar verdik” diyor. “Sergi içinde sergi gibi. Fotoğrafçının beş şehir gezisine ait kronolojik sırayla asılı 84 fotoğraf ve ‘Yaklaşımlar’ isimli medya enstalasyonu ile görüntüler birbiriyle örtüşüyor. Fotoğraf röportajı tarzındaki büyük fotoğraflar, fotoğrafçının kişilerle ve konularla ne kadar doğrudan iletişim kurduğunu aktarıyor.”
Hamburg başlangıçtır. Ergun Çağatay burada sadece birkaç gün kalır. Almanya seyahatiyle ilgili konu başlıklarını da burada belirlemeye başlar. Pek çok Türkiye kökenli işçinin demir ve metal işleme alanında çalıştığı Hansa şehrinde Çağatay’ın önce Blöhm+Voss tersanesini fotoğraflaması tesadüf değildir. Fotoğrafçı, tersane işçilerinden birinin ailesini evinde ziyaret edip onların portresini çeker. Bir manav dükkânını, Altona bitpazarını, toptancı halini ve St. Georg semtindeki Ravzah Camii’ni fotoğraflar. Yabancılar Dairesinde sıra bekleyenlerle ve Yabancılar Yasası’nın sertleşmesine karşı düzenlenen protesto eylemlerindeki göstericilerle de ilgili dikkate değer görüntüler yakalar.
Çağatay’a göre, ana tren istasyonunun yanındaki Bieber-Haus adlı tarihi binada hizmet veren Yabancılar Dairesine “endişe ve sıkıntının sebep olduğu gergin bir atmosfer” hâkimdir. Yeni Yabancılar Yasası’na karşı düzenlenen ve göçmenlerin toplumsal katılım eksikliği konusunda birikmiş hayal kırıklıklarının ortaya çıktığı geniş çaplı bir protesto yürüyüşünde Hamburg’daki en kapsamlı fotoğraf serisi oluşur.
Çağatay nisan ayında Köln’dedir. Fotoğrafçı, Ren kıyısındaki katedral şehrini eski ziyaretleri sırasında tanımıştır ama daha önce burada fotoğraf çekmemiştir. Beş şehre yayılan seyahatinin en geniş kapsamlı dokümanlar bütününü 1400’den fazla fotoğraf ile Köln oluşturur. Çekilen fotoğrafların büyük çoğunluğu Köln-Niehl’deki Ford Fabrikası’na aittir. Foto muhabiri Köln’de yeni konular keşfeder: Türkiye kökenli gençlerin mesleki ve sosyal pedagojik eğitimini kayıt altına alır. Kasap, elektrikçi, kebap salonu ya da bakkal dükkânı sahibi olarak farklı iş alanlarında çalışan Türklerle ve Türkiye kökenli insanlarla karşılaşır. Örgütlü sol grupların protesto gösterilerini izler ve iki camiyi ziyaret eder.
Ehrenfeld semtindeki DİTİB camisi Ramazan ayı nedeniyle aşırı kalabalıktır. Çağatay, Türk-Alman kültür dünyası için özel bir konuma sahip olan Arkadaş Tıyatrosu’nu Aziz Nesin’in kaleme aldığı “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz” adlı hiciv oyunu sahnelenirken ziyaret eder ve tiyatro topluluğunun portresini çeker.
Çağatay, nisan sonunda Werl’e varır. Köln’den Berlin’e doğru yola çıkmışken Almanya’ya gelişinden hemen sonra Werl’de 13 Mayıs 1990’da resmi açılışı yapılmış olan Fatih Camii’ni ziyaret eder. Bunun Federal Almanya’da yakın zamanda yapılan ve Hristiyanlığın hac ziyaret merkezlerinden sayılan bir şehirde minaresine izin verilen ilk cami olması öyle sansasyonel bir gelişmedir ki, fotoğrafçı yolunu uzatıp oradan geçmeyi uygun bulur.
Çağatay cuma namazını izler, hutbeyi dinler ve henüz tamamen boş olan caminin hem içeriden hem dışarıdan fotoğrafını çeker. Bu arada, kenarda tesadüfen gerçekleşen sahneler de dikkatini çeker. Bakışları Kur’an kursuna takıldığı bir sırada öğrenciler Kur’an’ın sayfaları üzerinde Arap yazısını hecelemektedir.
1990 nisan sonundan mayıs başına kadar Ergun Çağatay, ilk kez altı aydır bölünmüş bir şehir olmaktan çıkan Berlin’dedir. Türkiye’den gelen göçmenler Berlin’de sanayi işçiliğinden çok, küçük girişimcilik alanında faaliyet göstermekte ve Kreuzberg semtine benzersiz bir çehre kazandırmaktadırlar. Çağatay günlerce sokaklarda yürür, renk cümbüşü Türk Çarşısı’nı gezer, Almanya’nın en eski Müslüman mezarlığındaki tahrip edilmiş mezarları belgeler ve Yusuf amcanın “Munzur” adli erkek kahvesini ziyaret eder.
Anadolu tarzı bir düğün ile bir sünnet törenine misafir olur ve Kreuzberg’deki Kottbüsser Tor’da, daha sonra efsaneleşecek olan “36 Boys” adlı gençlik çetesinin üyeleriyle tanışır. Eski bölge sınırında “Polonya Pazarı”nı ve büyük bir merakla şehrin doğusuna geçmeden önce Leuschnerdamm’da rengarenk boyalı ve artık deliklerle dolu olan Duvar’ı fotoğraflar. Orada, Tempelhof semtindeki “Fruta” adli manav dükkânının sahiplerinden birine yeni şubelerine taze ürünlerin teslimatında eşlik eder.
Çağatay’ın son durağı Duisburg olur. Ruhr bölgesine gelmesiyle Çağatay’ın çektiği fotoğraflar aniden koyulaşır. O güne kadar yabancısı olduğu bir dünyaya, bir kömür madeninin yeraltı dünyasına girer. Fotoğrafçı, Walsum Maden Ocağında grizu patlamasına yol açmamak için fotoğraf makinesinin pillerini çıkarıp şirkete ait bir flaş ünitesi ile yetinmek zorunda kalır. Madencileri yer altında personel nakli, teknik bakım, kazı ve taşıma faaliyetleri sırasında gözlemler ve fotoğraflarını çeker. Fotoğrafı çekilen bu madenciler ekipman, destekler ve kablo sistemleri tarafından bazen sıkı sıkıya çevrelenmiş olup kısmen tam karanlık kısmen de kafa lambasının ışığıyla aydınlanmış bir ortamda karşımıza çıkarlar.
Fotoğrafçı Duisburg’da Hamburg, Köln veya Berlin’de olduğundan daha açık yürekli davranır, işçilerin ve ailelerinin özel çevreleri hakkında daha fazla bilgiye ulaşma fırsatını yakalar. Walsum ile Hamborn semtlerinin sokaklarında ve arka avlularında fotoğraflar çeker, üç aileyi evlerinde ziyaret eder. Almanya gezisinin son durağı olan Duisburg’da Türkiye kökenli ailelerin yaşamlarına kişisel olarak erişir. Serginin eş küratörü ve kataloğun yayımcısı Peter Stepan “Belki de göçmenlerin yoldan geçen bir Türk fotoğrafçıya olan güvensizliğini azaltmaya yardımcı olan, madencilerin dostluğuna dayanan bölgedeki meşhur dayanışmadır” diyor.
Serginin ana salonunda yer alan medya enstalasyonu “Yaklaşımlar”da, 3500’e yakın fotoğrafta en önemli konular bir görüntü akışı halinde sunuluyor. 400’e yakın sekans, Ergun Çağatay’ın Almanya’daki gezilerini belgeliyor ve böylece onun bir motif arayışına ışık tutuyor, çalışma tarzını ve konulara farklı bakış açılarından yaklaştığını gösteriyor.
Serginin ana alanına bağlı yan odalarda, sergi için özel olarak yapılmış ve günümüze bir köprü oluşturan sekiz video röportaj gösteriliyor. Videolarda Almanya’da yaşayan ve Türk göçü konusunda kamuoyu tartışmalarına özgün bir katkı sağlayan farklı kuşaklardan sanat, müzik, bilim, spor, gazetecilik, siyaset ve gastronomi alanlarında çalışan kişiler söz alıyor. Böylece ziyaretçiler, erişilebilir hale getirilen göçmen toplumunun tarihi ve kişisel hikâyeleri, göçmen deneyimleri ve yaşam planları hakkında bir fikir ediniyor.
Bu videolarda yazar ve çevirmen Yüksel Pazarkaya, gazeteci Aslı Sevindim, sosyolog Necla Kelek, araştırmacı gazeteci Günter Wallraff, yıldız şef Ali Güngörmüş, eski profesyonel futbolcu Tuğba Tekkal, müzisyen Derya Yıldırım ve antisemitizm uzmanı Derviş Hızarcı söz sahibi oluyor.
Bu sekiz videoya şu link üzerinden ulaşılabilir:
www.ruhrmuseum.de/Videointerviews-Cagatay
Çağatay’ın biyografisine ek olarak, başka bir bölümde vintage baskılar, fotoğraf negatifleri ve foto muhabirinin yayınları yer alıyor. Türk göçünün kısa bir kronolojisi de başka bir bölümde sunuluyor.
KÜLTÜR PROGRAMI
UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan Zollverein’da sergi süresince kapsamlı ve katılımcı bir kültür programı gerçekleşecektir. Bu program kamuya açık sempozyumun yanı sıra yazarlarla okuma günlerini, tartışma programlarını, Zollverein bölgesine ve okullara yönelik katılımcı projeleri, yemek kurslarını, gezileri, bir sahne programı ile çocuklu ailelere yönelik etkinlikleri de kapsayan Alman-Türk kültür gecesini içermektedir. Kültür programı Almanya’daki Türk toplumunun tanınmış temsilcilerini, özellikle üçüncü ve dördüncü kuşaktan bir çok gazeteciyi, yazarı, sanatçıyı ve müzisyeni bir araya getiriyor ve Almanya’daki güncel kültürel tartışmalara yön veriyor. Bu şekilde misafir işçilerin çocuk ve torunlarının bireysel göç deneyimlerine, anılarına ve aile hikâyelerine yer verilerek, katılım ve kimlik konusundaki güncel tartışmalara doğrudan bir referans oluşturuluyor.
Serginin eşküratörü ve kültür programının konseptinden sorumlu Dr. Alexandra Nocke, konunun önemini şu sözlerle ifade ediyor:
“Kültür programı çerçevesinde Çağatay’ın fotoğrafladığı kuşakların çocukları ve torunları söz sahibi oluyor ve bugüne bir köprü kuruyor. Alman-Türk yaşam biçimlerinin kendi içerisinde ne kadar farklılıklar barındırdığı ve ne kadar çeşitli olduğu çok açık bir şekilde ortaya çıkıyor.”
KATALOG
Dr. Peter Stepan tarafından yayımlanan “Biz Buralıyız. Türk-Alman Yaşamı 1990. Ergun Çağatay Fotoğrafları” başlıklı sergi kataloğu Ergun Çağatay’ın en etkileyici yaklaşık 190 fotoğrafını sunuyor. Katalog Almanca ve Türkçe olmak üzere iki dilli.
304 sayfalık kataloğun ücreti 29,95 Euro olup Edition Braus yayınevi tarafından yayınlanmıştır. ISBN-kodu 978-3-86228-224-1
DERGİ: “BİZ BURALIYIZ”
“Biz Buralıyız” isimli dergi Alman-Türk İşgücü Anlaşması’nın 60’ıncı yıldönümü vesilesiyle uluslararası kültür politikalarından sorumlu Devlet Bakanı Michelle Müntefering’in himayesi altında yayımlandı. Derginin yayımcısı Dr. Alexandra Nocke 72 sayfalık dergide Türkiye asıllı üçüncü ve dördüncü kuşaklara makaleleri aracılığıyla söz hakkı veriyor. Bu kişiler arasında gazeteci Ferda Ataman, Essen’den sosyal aktivist Ali Can, CORRECTIV’den gazeteci Hüdaverdi Güngör, slam şairi Aylin Çelik ve yazar Dilek Güngör yer alıyor.
Makalelere Henning Christoph, Candida Hofer, Günay Ulutunçok, Mehmet Ünal ve Metin Yılmaz’ın da aralarında bulunduğu çeşitli fotoğrafçıların birinci kuşaktan dördüncü kuşağa kadar fotoğrafları eşlik ediyor.
Dergi, Federal Dışişleri Bakanlığı ve RAG-Stiftung tarafından finanse edildi. Almanca ve kısmen Türkçe olarak hazırlandı. Başım 15.000 adettir. Dergi, Almanya’daki proje partneri müzelerden veya www.ruhrmuseum.de/Magazin-Cagatay adresinden ücretsiz olarak indirilebilir.
Derginin yayımcısı Dr. Alexandra Nocke şu açıklamayı yapıyor: “Dergide derlenen fotoğraflar ve metinlerdeki enstantaneler, bugün Almanya’daki Türk kökenli topluluklar kadar çeşitli ve farklı olan bir mozaiğin tek tek parçaları gibidir. Böylece Çağatay’a ait fotoğraflar bugünümüzün bir parçası oluyor ve aidiyet ve memleket(ler) üzerine güncel bir söylemi zenginleştiriyor.”
ZOLLVEREIN’DA BİR GÖÇ ANITI
Ziyarete açılan özel sergiye eşlik edecek göç anıtı projesi için hazırlanan taslaklar 21 Haziran- 31 Ekim 2021 tarihleri arasında Ruhr Müzesi’nin 24. metre katında (giriş katı) sunulacak. Zollverein Vakfı, Devlet Bakanı Michelle Müntefering tarafından geliştirilen anıt fikrini ele alıyor. Bu anıt, Almanya’ya iş bulabilmek için gelmiş tüm işçilere ithaf edilecek.
Necmi Sönmez küratörlüğündeki seçki altı çağdaş sanatçının tasarımlarına yer veriyor. Bu sanatçılar arasında Ulf Aminde (Berlin) & Manuel Gogos (Bonn), Özlem Günyol & Mustafa Kunt (Frankfurt am Main), Claus Fottinger (Düsseldorf), missing icons (Hamburg), Nasan Tur (Berlin) ve İskender Yediler (Berlin) bulunuyor. Ziyaretçiler tasarımlar hakkında yorum yapmaya ve tartışmaya davet ediliyor. Tanınmış bir jüri bu tasarımları yaz sonunda değerlendirecek. Bu sunum, Zollverein’da yapılacak olan Almanya’ya işçi göçü anıtı adına atılacak diğer adımlar için bir temel teşkil ediyor.
PROJE
“Biz Buralıyız. Türk-Alman Yaşamı 1990. Ergun Çağatay Fotoğrafları” bir Alman-Türk işbirliği projesidir. İlk fotoğraf seçkisinin türkiye Cumhuriyeti Berlin Büyükelçiliğinde (Berlin, 2016-2017) ve Mark Eyalet Müzesi’nde (Berlin, 2018) sergilenmesinden sonra tarihi ve fotografik açıdan önemli bir dizi görüntüden oluşan daha kapsamlı bir özel sergi şimdi, UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan Zollverein’daki Ruhr Müzesi’nde ziyarete açılıyor. Bu sergi 2022 ve 2023 yıllarında Hamburg Tarih Müzesi ve Berlin Ulusal Müzeleri Avrupa Kültürleri Müzesi’nde gösterilecek.
“Sonuç, Türk-Alman dünyasının etkileyici bir panoramasıdır. Bu aynı zamanda iş gücü anlaşmasından bu güne kadar geçen zamanın bir ara değerlendirmesidir, ki bu değerlendirme Soğuk Savaş yıllarında bölünmüş Federal Almanya’nın Avrupa’nın orta yerinde çokkültürlü bir topluma dönüşümünü betimliyor.”
Tarih Müzeleri Hamburg Vakfı Direktörü ve Yönetim Kurulu Prof. Dr. Hans-Jorg Czech, Ruhr Müzesi Direktörü ve Zollverein Vakfı Yönetim Kurulu üyesi Prof. Heinrich Theodor Grütter, Hamburg Tarih Müzesi Direktörü Prof. Bettina Probst, Berlin Şehir Müzesi Vakfı Direktörü Paul Spies ve Berlin Ulusal Müzeleri Avrupa Kültürleri Müzesi Direktörü Prof. Dr. Elisabeth Tietmeyer bu konuda yukarıdaki görüşü paylaşmaktadırlar.
Güncel bilgiler için www.ruhrmuseum.de adresindeki web sitesi ziyaret edilebilir.
YENİ POSTA – ESSEN