Aysun Bademsoy’un kamerasında göç, kadınlar ve sessiz direnişler var

Yönetmen Aysun Bademsoy’un 40 yıla yayılan belgesel üretimi, Frankfurt’ta “Nirgends ist man richtig da” başlıklı retrospektifte bir araya geldi. Bademsoy’un göç, aidiyet, kadınlık ve toplumsal adalet gibi temalara odaklanan yapımları, yalnızca Türkiye kökenli göçmenlerin değil, Almanya toplumunun da kolektif belleğine dair çok katmanlı sorular ortaya koyuyor.
25-30 Temmuz 2025 tarihleri arasında Kinothek Asta Nielsen e.V. tarafından düzenlenen retrospektif, Deutsches Filminstitut & Filmmuseum (DFF) ve Frankfurt’un farklı mekânlarında gösterildi. Yönetmenin dokuz belgeseli ilk kez kapsamlı bir programda toplu olarak izleyiciyle buluştu. Aysun Bademsoy da 25–27 Temmuz tarihlerinde seyircilerin karşısındaydı. Hem gösterimlere katıldı hem de sinemasını, temalarını ve “hafıza arşivini” konuşmak üzere Frankfurt’a gelenlerle doğrudan temas kurdu.
Belgesel gösterimlerine ve sinema geçmişine dair Yeni Kültür’e konuşan Bademsoy, sorularımızı yanıtladı.
GÖÇÜN BAŞLANGIÇ NOKTASI: MERSİN’DEN BERLİN’E
Bademsoy’un sinema yolculuğu, çocuk yaşta başladığı göç deneyiminin bir yansıması. 1960’ta Mersin’de doğan ve 1969’da ailesiyle birlikte Berlin’e taşınan yönetmen, bu geçişin belleğinde yarattığı ilk kırılmayı şöyle hatırlıyor:
“Biz buraya geldiğimizde Berlin aslında çirkin bir yerdi. Her yer kapkara ve griydi. Mersin’in deniz tarafından gelen bir çocuk olarak buraya alışmak biraz zordu.”
Almanya’da ilk kez filmler aracılığıyla tanıdığı Alman toplumu, onun için bir vizyonun da kapısını açmış. Gençliğinin iyi geçtiğini söyleyen Bademsoy, bu dönemde üniversiteye gitmiş ve oyunculukla sanat hayatına adım atmış.
OYUNCULUKTAN BELGESEL SİNEMAYA: ANLATININ DENETİMİ
Oyunculuk kariyerine 1970’lerin sonunda başlayan Bademsoy, zamanla kamera arkasına geçme ihtiyacını hissetmiş. Rol aldığı filmlerde karşılaştığı temsil biçimleri, bu kararda belirleyici olmuş:
“Oynadığım filmlerde Almanların bizim kültürümüzü görme biçimini klişe olarak değerlendirmiştim. Türkiye’yi geri kalmış bir ülke olarak görüyorlardı. Ben oyuncu olarak kendi kültürümü tam olarak gösteremediğimi fark ettim.”
Bu sorgulamanın ardından iletişim eğitimi almış ve film üretiminin her aşamasında yer almaya karar vermiş. Kendisi için daha anlamlı ve dönüştürücü olan alanın belgesel sinema olduğunu vurguluyor.
KADINLARIN MEKÂNI, SESSİZLİĞİN GÜCÜ
Bademsoy’un filmleri çoğu zaman Almanya’da doğup büyüyen Türk kadınlarının hikâyelerini merkeze alıyor. Anlatım tarzı ise dikkat çekmeden izleyiciyi içine alan, çok katmanlı bir yapı sunuyor.
“Kimse zor durumda değilse kendi yaşamını bırakıp başka bir ülkeye gitmez,” diyerek göçün zorunlu doğasına dikkat çeken yönetmen, her kuşağın göçü farklı yaşadığını söylüyor. Bugün hâlâ birçok göçmenin Türk televizyonları izlediğini hatırlatıyor ve bu alışkanlığın “benimseme biçimlerini” anlamanın önemini vurguluyor. Türkiye’ye dair duyguları da karmaşık ama olumlu:
“Şimdi göç eden gençler de daha farklı mesela, benim için çok modern ve enteresan bir yer Türkiye.”
BELLEK VE ADALET: NSU KURBANLARININ İZİNİ SÜRMEK
2019 yapımı “Spuren – Die Opfer des NSU” (İzler – NSU’nun Kurbanları) belgeselinde, Almanya’daki aşırı sağcı NSU örgütü tarafından öldürülen göçmenlerin ailelerine odaklanan Bademsoy, bu süreçte yaşanan adaletsizliklerin altını çiziyor.
“Türkler burada Alman polislerine güvenirler aslında, o yüzden bu olay bizim için bir şok etkisi yarattı. Öldürülen kişileri suçladılar ama hepsi asılsız çıktı. Kimse bu insanların ne çektiğini tam olarak umursamadı.”
Filmi izleyenlerin olayların etkisini fark ettiklerinde büyük bir şaşkınlık yaşadıklarını dile getiren yönetmen, “Bu olayı bizim anlatmamız gerektiğini düşündüm,” diyerek neden bu belgeseli çektiğini de açıkça ortaya koyuyor.
FRANKFURT GÖSTERİMİ: BELLEĞİN ARŞİVLENMESİ
Frankfurt’taki retrospektif, Aysun Bademsoy’un kariyerinde bir dönüm noktası niteliğinde. Bu kadar kapsamlı bir gösterim ilk kez düzenleniyor ve yönetmenin eski filmleri restore ediliyor.
“Çok heyecanlıyım, çok da mutluyum,” diyen Bademsoy, filmlerinin yalnızca göçmenleri değil, Almanları da ilgilendirdiğini düşünüyor:
“Şimdiye kadar Türkler aslında sanat alanında iyi temsil edilemedi Almanya’da. Bu nedenle bu filmler de bu temsil sürecine katkı sağlıyor.”
Film arşivlerinin hem sanatsal hem tarihsel değerine dikkat çeken yönetmen, üretim özgürlüğünü de özellikle vurguluyor:
“Biz burada fikirlerimizi aktarma konusunda özgürüz ve bu özgürlük de sanatın üretim gücüne katkı sağlıyor.”
GÖÇÜN TANIĞI
Aysun Bademsoy’un sineması, yalnızca belgesel anlatının estetik sınırlarında değil, aynı zamanda bir toplumun bastırılmış belleğinde ilerliyor. Frankfurt’taki retrospektif, onun kamerasının sadece geçmişe değil, bugün hâlâ süren kültürel çatışmalara ve toplumsal direnişlere nasıl tanıklık ettiğini bir kez daha görünür kıldı.
KAYNAK: SİNEM NAZLI DEMİR – https://yenikultur.de/aysun-bademsoyun-kamerasinda-goc-kadinlar-ve-sessiz-direnisler-var/