Ayıkla pirincin taşını: Müslüman olmayan toplumların işi git gide zorlaşıyor mu?
Birleşik Krallık’ta, ana muhalefet partisi Labour’a (İşçi Partisi), Müslüman seçmenin verdiği desteğin azaldığı, yayınlanan bir araştırma ile ortaya konuldu.
İşçi Partisi’nin Müslüman kanadı olarak faaliyet gösteren “Labour Muslim Network” (LMN) tarafından yapılan araştırmanın sonuçları, parti yönetimi ve başta Genel Başkan Sir Keir Starmer’ın “tadını kaçıran” cinsten.
Peki bu duruma nasıl gelindi? Araştırma neleri işaret ediyor?
MÜSLÜMAN DESTEĞİ YÜZDE 50 DÜŞTÜ
Ana muhalefet partisi liderinin, etnik gruplarla ilgili konularda özen göstermesine rağmen, yapılan araştırmanın sonuçları gösteriyor ki, Labour, kendisine oy veren Müslüman kesimin desteğini yarı yarıya kaybetmiş.
Bunun nedeni olarak ise yılın başlarında, BAME (Black Asian Minority Ethnic) gruba mensup üyelerin parti içinde “ırkçılık” yapıldığı yönündeki şikâyetler gösteriliyor.
422 Müslüman üye ile yapılan araştırmada, üyelerin yüzde 59’unun parti liderinin kendilerini yeteri kadar temsil etmediği, ayrıca, yüzde 44’ünün de, partinin “İslamophobia” konusunu ciddiyetle ele almadığı belirtiliyor.
İşte, Keir Starmer’ın tadını kaçıran noktada bu çünkü, Labour’un, temel ilkeleri gereği “birleştirici ve eşitlikçi” olması gerekirken, “ayrıştırıcı” bir profilin ortaya çıkmış olması oldukça can sıkıcı.
Kaldı ki, seçmenin bu durumdan parti liderinin “liderliğini” sorumlu tutması ve güven duymadığını belirtmesi de oldukça net bir tepki.
Bundan birkaç ay önce, İsrail’in Filistin’e yağdırdığı bombalar, kullandığı “orantısız güç” ve Filistin halkının mağduriyeti esnasında, Birleşik Krallık da tepkisini ortaya koymuş, İsrail tarafına destek vermek ne kelime, “yerden yere” vurmuştu. O dönemde iktidar partisi Conservative de (Muhafazakâr Parti), hükümet adına bir rapor hazırlamış ve o rapora ana muhalefet partisi Labour’ın da katkı koymasını istemişti.
İşte, o rapora Labour yönetiminin yaptığı katkıda Filistin’in yeni bir liderlikle yönetilmesi yönündeki görüşler, Müslüman kesimin hoşuna gitmeyen yönlerden biri.
Elbette ki, bu, sadece bardaktaki damlalardan biri.
Labour’ı destekleyen Müslüman seçmenlerin ortak görüşlerine de yer verilen raporda, Müslümanların dinleri yüzünden taciz edildikleri yönündeki görüşler ise bir hayli fazla.
LMN tarafından açıklanan raporu sayfalarına taşıyan The Guardian, Labour’daki haber kaynaklarına dayanarak, partinin İslamofobi konusunda “etik kodu” olmadığını, bu yüzden de olayların ve konuların gelişine göre partinin tutum ve davranış geliştirdiğini ve çoğunlukla da yetersiz kalındığını belirtiyor.
Labour’ın Keir Starmer’dan önceki Genel Başkanı Jeremy Corbyn’in “antisemitist” açıklamaları nedeniyle önce seçimleri, ardından da genel başkanlığı kaybetmesinin ardından yönetime gelen Keir Starmer, partinin Yahudi karşıtlığı (antisemitist) algısını değiştirmeyi başarmıştı. Partinin, kuruluş felsefesine aykırı olan bu “ayrıştırıcı” tavırdan hızla kurtulmayı başaran ve geliştirdiği iç süreçlerle parti tabanının desteğini alan Starmer’ın, İslamofobi için de aynı şekilde yaklaşım göstermesi gerektiği savunuluyor.
LMN’nin raporunun işaret ettiği noktalardan hareket ederek partinin bu konudaki yol haritasını şekillendirdiklerini açıklayan Genel Başkan Yardımcısı Angela Rayner, “LMN’e gerçekten teşekkür ederiz. Kendilerinin en iyi şekilde temsil edildiklerine, seslerinin duyulduğuna emin olmalarını isterim. LMN’nin değindiği meselenin, “liderlik” meselesi olmadığının da bilinmesini isterim” diyerek, LMN’ye ve Müslüman kitleye olumlu ve yapıcı mesaj verdi.
MUHAFAZAKÂR PARTİ’DE DE DURUM FARKLI DEĞİL
İktidar partisi Conservative’de ise durum daha da vahim. Ülkenin Başbakanı Boris Johnson’ın Başkanlık seçimlerinden bir yıl önce verdiği bir demeçte, başörtülü Müslüman kadınları “banka soyguncusuna, hatta posta kutusuna” benzetmesi büyük tepki almıştı. Ardından Başbakan seçilen Boris Johnson, parti içindeki baskılar karşısında bağımsız araştırma yapılmasını ve rapor hazırlanmasını istemişti.
Yapılan araştırma, “genel olarak” Müslüman karşıtlığı olmamakla beraber, “lokal olarak” Müslümanlara karşı “ayrıştırıcı” bir tavır olduğunu ortaya koymaktaydı. İktidar kanadında, hükümetin önemli bakanlıklarının başında Müslüman bakanların ve üst düzeylerde Müslüman müsteşar ve yöneticilerin olduğunu da göz önüne alirsak, iktidar kanadındaki Müslüman kesimin İslamofobi konusundaki baskısının devam edeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
BAKIŞ AÇISI DEĞİŞİKLİĞİNE İHTİYAÇ DUYULUYOR
Çıkan tüm seslere rağmen, artısıyla-eksisiyle, Birleşik Krallık, “demokrasinin beşiği ülke” olduğunu ispat etmek zorunda. İşe, ülke içindeki Müslüman seçmenden başlamak kaydıyla, adım adım, Müslümanların dinleri nedeniyle ötekileştirilmediklerinin mutlaka ortaya konması, tüm tarafların bu konuda uzlaşmalarının sağlanması gerekiyor.Gerek iktidar gerekse muhalefet kanadındaki Müslüman vekillerin ise ortak payda olan bu konuda işbirliği içinde olacakları öngörülüyor.
Öte yandan, Türkiye açısından konuya bakarsak; Türkiye’de, Müslüman olmayan vatandaşların, dinleri yüzünden iş, eğitim,ticaret, seyahat vb. problemler yaşamadıklarını biliyoruz. Aksine, iktidarlar değişse de, etnik grupların din ve ibadet özgürlüğü içinde oldukları, herhangi bir baskı ya da ötekileştirme yaşamadıkları bir ülke olan Türkiye’deki bu durumun da örnek alınması gerektiğini söylemek yanlış olmaz.
Ancak, durumun böyle olmasının temel nedeninin halk tabanının birbirine gösterdiği saygı olduğundan da bahsetmek gerekir.
Yönetimler değişse de, halkın büyük kesiminin farklı inançlara gösterdiği saygı ve anlayış yerini koruyor.
Birleşik Krallık’ta da Müslüman kesimin sesine bundan böyle daha çok kulak verileceğini, konuyla ilgili ortaya konan “vakaların” bağımsız denetim tarafından araştırılıp ortaya konacağını ve Müslüman toplulukların mutlaka uzlaşı ve onayıyla yol katedileceğini umuyor ve gelişmelerin takipçisi olacağımı belirtmek istiyorum.
GÖZDE SAPANLI – BIRMINGHAM / BİRLEŞİK KRALLIK
FOTO: AA