Aydın krematoryumu Avrupa: Fatih Akın ve efendisine âşık uşaklar

Aydın krematoryumu Avrupa: Fatih Akın ve efendisine âşık uşaklar
Yayınlama: 13.07.2024
Düzenleme: 13.07.2024 20:26
62
A+
A-

Bir işimiz de soru sormak ve yanıtları değerlendirmeye almak madem, en ünlülerden başlayarak soralım: Son birkaç yıldır pek ortalarda görünmeyen “ünlü yönetmen” Fatih Akın ve onun benzerlerinden aydın çıkarmaya meraklı olan varsa, ki sayıları az değil, Almanya’ya doluşmuş Türkçeliler arasında elini sallasan aydına çarpacağına inananlar bunlar, acaba doğru yerde mi arıyor bulmaya çalıştığını?

Daha açık soralım: Fatih Akınlar, bizim tarihimizi, mesela 1973 ağustosunda Köln’deki Ford fabrikalarında patlak veren şu ünlü “Türk grevini” ve kahramanlarını doğru dürüst anlatır mı? Anlatabilir tabii de görüntüyü Avrupa vizörüne ayarlamadan, çarpıtıp satmadan yani, anlatabilir mi? Risk alır mı? Efendilerin ayaklarının altındaki halıyı çekebilecek bir riskten söz ediyoruz…

Bu sorunun yanıtı çok acıdır. Biliyoruz.

Federal Almanya’da yaşayan 3 milyon 200 bin civarındaki Türkiye kökenli insandan kaçı, acaba bundan 51 yıl önce yaşanan ve dönemin Alman başkenti Bonn’daki siyaset sınıfını, hatta “demokrat sendikacılarını” birkaç gece bile olsa kâbus görmeye iten “vahşi grevi” anlamaya ve anlatmaya kalktı bugüne kadar? O kalkışmanın bilinen ve bilinmeyen kahramanlarını, mağdurlarını, insanlarımız üzerindeki etkilerini, “alınan sonuçları” aydınca bir merakla irdeleyen oldu mu? 

Herhangi bir entelektüel değeri olmayan, sadece “Türkiye 1923”e duyduğu nefretle bir yerlere gelmeyi başaran Taner Akçam gibi sol düşmanı “anomalist” bir karikatürün sağa sola serpiştirdiklerini “yiyerek” aydın olunabileceğini sanan ve aramızdan erken ayrılan acılı Doğan Akhanlı, eski bir anısında ilginç ipuçları veriyordu aslında. (*) Ama kendisi dahil, bu müthiş olayın insanlarıyla ve iki toplumdaki etkileriyle gereğince ilgilenen çıkmadı.

Sadece geçen yıl ağustos ayında Duygu Kaya’nın Almanya’daki tek günlük komünist gazete Junge Welt’te çıkan gerçekten değerli/kapsamlı bir analizinde, meselenin ne kadar derinlerde olduğuna yönelik birtakım sinyaller verildi.

Belki kadınlar çok daha duyarlı ve açık fikirli olduğu için buna eğildi Duygu Kaya ve yazısında 1973’ün ucundan 2023’teki Gorillas “yasa dışı grevine” uzanması mümkün sinyallere dikkat çekti. Ama bir boşluğa düştü bulguları. Hâlâ “çıt yok”. Neyse…

Biz, yeni soruların yardımıyla gelmek istediğimiz noktaya yoğunlaşalım. 

BUNLAR AYDIN DEĞİL! NEDEN Mİ?

Şöyle: Fatih Akın elbette yarım asır önceki olayı veya insanlarını filme çekebilir. Bu arada bir şöhrete kavuştuğu için filmi “gişe de yapabilir”. Yapmaması büyük ihtimal.

Fatih Akın türünün Türkiye ile ilgili bir meseleyi ve Almanya’yı anlayabildiğine ve anlatabildiğine dair herhangi bir ürüne rastlayan var mı?

Merak duyan, bunu insani eşitlik sorumluluğuyla yapan, aklını mutlaka geliştirmeye kararlı, sevdiğini acımasızca eleştirebilenlerin işi bu. Birçok açıdan tanımlanabilecek aydın, sonuçta, konusunu sevebilen ve entelektüel bir aşkınlık için zor da kullanabilen, kendisine hazır çorba olarak sunulanlara rahatça burun kıvıran ve buna rağmen üretimini aksatmayan insana verdiğimiz bir isimdir. Aydın sevgisinden söz ediyoruz. Paralı askerlerden değil.

Berlin veya Paris ya da Londra-Brüksel… Buralar hangi sakızın çiğnenmesini istiyorsa onu sanat diye çiğneyenlerden yeni yollar açabilen aydınlar çıkmasını kimse beklemesin.

Türk İslamcılarının ve Türkçü faşistlerin dümen suyunda sanatsal bir yükseliş olmaz elbette, ama emperyal demokrasilerin aşağılamalarını gerçek tarih diye bize yutturmaya kalkanlardan da sanatsal bir sıçrama beklenemez. Düşünceye ve sanata yeni ufuklar açan, insanın eşitlik mücadelesine, özgürleşme mücadelesine yeni olanaklar taşıyan, kısacası insanı zenginleştirecek parkurlar kurgulayabilen korkusuz aydınlar çıkmıyor artık burada.

Çıkıyor mu?

Her yerde soykırım keşfeden, böylece tarihin en büyük (belki de tek gerçek) soykırımı olan Sovyetler Birliği’nin yerle bir edilmesini (27 milyonun üzerinde ölü ve 60 milyona yakın sakat) gerçekleştiren Nazizm’e ortak üretip duran demokratlardan aydın mı çıkar?

Fatih Akın veya Alman tiyatro dünyasının en “kâzip” şöhretlerinden “Shermin Langhoff” ya da Can Dündar tipi bir sürü kullanışlı ve hiçbir katma değer yaratmadan bir dağıtım deposu veya bekçisi işlevindeki acentalar, islamofaşist gericiliği bahane göstererek, Türkiye ve cumhuriyeti -kendi ölçüleri içinde- “anomali” ilan ederek bu işlerden ekmek yiyor.

Bazıları iyi yiyor.

Bunlar için Türkiye’nin de Almanya’nın da Almanya’daki milyonlarca Türkçelinin de bu ülkeleri hakkını vererek ve eşitlikçi-özgürlükçü bir doğrultuda düzeltmeye kalkanların da fazla bir önemi yoktur.

Fatih Akın, 1973’ü, Ford grevini veya Baha Targün’ü ne bilir? Bilmez. Bilse anlamaz. Anlasa yanlış anlar ve -asıl acısı- hep yanlış anlatır. Fatih Akınlar, böyle…

Yahu bunlar, burada da 1980’lerin başında korkunç işlere bulaştığı söylenen Papa suikastı “kahramanı” Mehmet Ali Ağca ve ekibinin işleriyle ilgili etkili bir roman, film, oyun vs. yaptı mı 40 şu kadar yıldır? Bu konuda çok etkili iki kitap yazan ve ömrünün sonunda Offenbach’taki bir bakımevinde Alzheimer ile mücadele eden Valeska von Roques’un o kitaplarından hareketle bir oyun sahnelenemez miydi, bir film yapılamaz mıydı, bir roman yazılamaz mıydı? Bunu o kitaplardan birinin Türkçeye çevrilmesine aracı olmuş, Cumhuriyet’te birkaç kez haber yapmış biri olarak yazıyorum.

EZİYETTEN AYDIN ÇIKMAZ!

Büyük eziyet gördü Doğan Akhanlılar, doğru. Affedilir gibi değil Akhanlı ve kuşağına yapılanlar… Ama eziyet gördüler diye onlardan veya onların sırtından bir yerlere gelebileceğini düşünen Fatih Akın türü teknokratlardan fazla bir şey beklemeyelim.

Hiçbir şey yapmadılar. Belki de yapamadılar, haklarını yemeyelim. Para ve ün getirmeyen işlere bulaşmayacak kadar tilkiydiler ve tilkidirler. Türkiye’nin 1923’ten itibaren bir anomali olduğunu sanat diye pazarlayanlar, gerçek bilgiye yaklaşamadılar.

Türkiye’de ve Almanya Avrupası’nda aydın öldüğü için, teknokrat da aydından çok başka bir şey olduğundan, ortaya atacakları ürünleri fazla ciddiye almayalım.

Galiba yeni gelecek kuşaklar, çok dilli ve hem Türkiye’yi hem de Almanya’yı coğrafyasıyla, tarihiyle ve tüm müktesebatıyla ciddiye alacak, aşkın/eşitlikçi/özgürleştirici bir toplumsal sistem önermekten, dolayısıyla yalnız bırakılmaktan korkmayan isimler bu işlere yeniden eğilmek zorunda kalacak.

Peki, Ukrayna bahanesiyle Rusya’ya Ukrayna bayrağı altında savaş açabilen “Banderasever demokrat teknokratlardan” bir şey çıkar mı? Egemen propagandanın tersini düşünen, o toprakların ve tarihin bambaşka bir gelişim süreci olduğunu, savaşın derhal engellenmesi gerektiğini alenen açıklayıp risk alabilenler var mı?

Hiç yok değil.

Oraya geldik.

Elbette tek tük sosyalistler-komünistler var. Bu istisnalar henüz kaideyi sarsabilmiş değil, ama varlar. Biz daha kolaycı çevrelere, CHP ile, SPD veya Yeşiller ile, DEM Parti ile mesafe alabileceklerini düşünenlere bakalım. Bu mahfillerde aydın diye etiketlenmiş antifaşist Türklerden ve Kürtlerden, acaba Oskar Lafontaine’in veya Sahra Wagenknecht’in kitaplarını okuyup sahip çıkan var mı? Dikkat: Sosyalistler veya komünistlerden söz etmiyoruz! Hiç yakın olmadığımız sosyal demokratlardan söz ediyoruz. Hangi Türk veya Kürt sosyal demokratı bugüne kadar Oskar Lafontaine’i Türkiye sosyal demokrasisi içinde gündeme getirdi? Sahra Wagenknecht’in direncini yedeğe alıp Türkçede hadise çıkaran birine rastladınız mı hiç? Bir yanıyla halen BSW Milletvekili Sevim Dağdelen hatırlatılabilir. Ama Dağdelen’in Türkiye’deki cumhuriyet tarihi ve cumhuriyetçiliğin Anadolu’daki değeri/anlamı konusunda doğru bilgi sahibi olduğunu kim iddia edebilir? Baltayı sık sık taşa vurduğunu biz mi hatırlatalım? Cumhuriyetin, Osmanlı hanedanını Ermeni katliamındaki suçu nedeniyle de tarihin çöplüğüne gönderdiğini, 1923’ün sömürgen sülaleyi bir de o “fazahat” nedeniyle Türkiye’den kovan bir demokratik hareket olduğunu, bırakın söyleyebilmeye, dinlemeye cesareti olan var mı?

Ya da şöyle soralım: 44’üncü yılına girdiğimiz 12 Eylül’ün arkasında Bonn’un ve SPD hükümetlerinin de ciddi payı olduğunu tartışmaya açabilecek biri çıktı mı buradaki “Almancı ve etkili” siyasetçiler içinden? Ya sanatçılar?

Almanya Avrupası’na pek meftun sanatçılardan, bütün bu payları tartışmaya açabilecek meraklılar “sahne aldı mı”?

Yoklar.

“Ekmeğinin peşinde” bir “sürü” bunlar ve biz bunları aydın diye yaftalayamayız. 

ALMANYASIZ TÜRKİYE VAR MIDIR?

Türkiye’de Berlin başta olmak üzere AB’nin yardımıyla 21 yıldır iktidarda kalabilen bir İslamcı otoriter rejimin kendi başına oralara gelmediğini, olayın arka planında ABD’den çok ve önce Avrupa Almanya’sının da olduğunu, 1923’ün büyük bir devrime karşılık geldiğini, sonra imha edildiğini ve ondan çok daha ilerisinin yaratılabileceğini hem Türkçe hem de Almanca söyleyebilecek, bunun kavgasını verebilecek ve hadise çıkarabilecek aydınlar varsa Almanya Avrupası’nda, haber verin, kendileriyle hemen bir söyleşi gerçekleştirelim.

Fatih Akınlardan aydın falan çıkmaz.

Burada iki dilde okuyup yazdığını sanan teknokratlardan, Türkiye ve cumhuriyet devrimlerinden nefret etmeyi meslek edinmişlerden aydın falan çıkmaz. Türk faşizmini bahane sayıp cumhuriyet devrimlerinden “soykırım cumhuriyeti” imal etmeye çalışanlardan, Türkiye’nin önemini Türk islamofaşistlerine bırakanlardan kimse aydın beklemesin. Ünlüyse, ödül ve maaş alıyorsa, sorumluluk veriliyorsa, onlardan ümidi kesin. Aydın kimliği ve tanımı adına, ümidi kesin.

Aydın yoksa, “bizim ünlülerimiz” bu olaylarla ne zaman ilgilenir acaba? Tekrar ve misal: 1973’te Köln’deki Ford fabrikasındaki parlayıp sönen yasadışı grev veya toplumsal yaşamda tamamen -nedense- sütre gerisine kaçmış ve yıllar önce bir dağ başında tırmanış yaparken sessiz sedasız bu dünyadan ayrılan Baha Targün’ün yaşadıkları para getirirse eğer, ilgilenir bu “ünlüler”.

Baha Targünleri anlayıp anlatabilecek insanlar nerede, diye sorma hakkımız var.

Bunları ünlü grevin 40’ıncı yılı nedeniyle Türkiye’deki bir sol gazetede (“soL”) tam sayfa olarak, Targün’ün fotolarıyla bu grevin ve Baha Targün’ün rolünü anlatmaya çalışan bir “gazeteci-yazar” olarak yazıyorum.

Ortada şimdilik böyle bir “insan tipi” bulunmuyor, deme hakkımız var…

Yahu doğru dürüst Türkçe gazete, radyo veya televizyon kanalı bile yok milyonlarca Türkçeli insanın yaşadığı şu Batı Avrupa’da. Özellikle Almanya-Avusturya hattında. Olanların da aydına yakışır hiçbir yanı yok. Türkçeyi gömüyorlar. Gömenler de başta Türkler…

Özetin özeti: Avrupa denilen krematoryumda kül edilip efendisine âşık uşaklara dönüştürülmüş Fatih Akınlar uzak dursun, biz yeni kuşakları, bu krematoryumu dağıtacak aydınları bekleyelim. Godot’yu beklemekle de suçlanabiliriz. Olabilir. Bunları aydın saymaktan çok daha iyidir.

YENİ POSTA – FRANKFURT

KAYNAK: OSMAN ÇUTSAY – https://biryenicumhuriyet.com.tr/2024/07/08/aydin-krematoryumu-avrupa-fatih-akin-ve-efendisine-asik-usaklar/

(*) https://tr.boell.org/tr/2021/11/10/babam-adimi-ford-koymustu

FOTO: Harald Krichel/commons.wikimedia.org