Eintracht Frankfurt yazısı: “Futbol asla sadece bir oyun değildir”

Eintracht Frankfurt yazısı: “Futbol asla sadece bir oyun değildir”
Yayınlama: 18.09.2021
Düzenleme: 18.09.2021 11:12
66
A+
A-

BirGün yazarı Gürsel Köksal, bir kenti, futbolu ve çok kültürlülüğün izdüşümlerini hatırlattı: “Avrupa’nın en önemli metropolleri arasında, özellikle uluslararası finans, ticaret, fuarcılık ve ulaştırma alanlarında en üst ligde yer alan Frankfurt’u sadece futbolda değil, 20’ye yakın spor dalında temsil eden Eintracht Frankfurt kentin en önemli markalarından.”

Fenerbahçe’nin Avrupa Ligi’ndeki ilk rakibi Eintracht Frankfurt (EF), futbolla ilgisi olanların yakından tanıdığı bir klüp. UEFA çatısı altındaki çeşitli turnuvalar kapsamında Fenerbahçe’yle 2006’da İstanbul’da, Galatasaray’la 1992’de ve Sakaryaspor’la 1988’de hem deplasmanda, hem de kendi sahasında karşı karşıya geldi. Bu maçların bilançosu 2 beraberlik ve 3 galibiyetle EF’nin lehine oldu. Bundesliga’nın çok parlak olmasa da istikrarlı takımları arasında yer alan EF, dördüncü haftasında sadece 3 puanla 15’inci sırada. Ama bir süre sonra toparlanıp geçen sezon olduğu gibi ligi yine ön sıralarda bitirme potansiyeli taşıyor.

 Takımın 122 yıllık tarihi de hem ulusal hem de uluslararası başarılar açısından oldukça mütevazı bir bilanço veriyor. Müzesinde 1 lig (1959), 5 Almanya (1974, 75, 81, 88 ve 2018) ve bir UEFA Kupa Galipleri (1980) kupası bulunan EF, geçen sezonu 5’inci olarak tamamladı.

Avrupa’nın en önemli metropolleri arasında yer alan; özellikle uluslararası finans, ticaret, fuarcılık ve ulaştırma alanlarında en üst ligde yer alan Frankfurt’u sadece futbolda değil, 20’ye yakın spor dalında temsil eden EF, kentin en önemli markalarından.

GÖÇÜN ÖNEMLİ DURAĞI

Frankfurt’un bir diğer özelliği de kozmopolitliği ya da günümüzdeki deyişiyle ’çok kültürlülüğü’. Frankfurt, kentin ortasından geçen Main Nehri sayesinde yüz yıllardır önemli bir ticaret ve ulaşım merkezi.

Tarihi boyunca göç alan ve Almanya’nın diğer metropollerine kıyasla bu göçmenlerin daha kolay entegre olduğu Frankfurt’ta günümüzde 180 ulustan on binlerce kişi yaşıyor, yüzlerce dil konuşuluyor.

Frankfurt nüfusu itibarıyla küçük, ancak çevresindeki kent ve kasabaları içine alan Rhein-Main bölgesinin merkezi olduğu dikkate alınınca bunun bir anlamı kalmıyor.

Almanya’da toplumsal ve siyasal yaşama “çok kültürlülük” kavramını hediye eden Frankfurt, 1961’de başlayan Türkiye’den işgücü göçünün de en önemli durağı. Birkaç yıl çalışıp, biriktirdiği paralarla memlekete dönmek üzere gelenlerin büyük bir bölümü Almanya’nın dört bir köşesine buradan dağıldı, tabii bir bölümü de burada kaldı. 60’ıncı yılını yaşadığımız bu göç sürecinin sonucu biliniyor: Bugün Almanya’daki en büyük göçmen toplumunu Türkiye kökenliler oluşturuyor. Tabii bu durum Frankfurt için de geçerli.

İkinci Dünya Savaşı’nın en fazla tahrip ettiği, müttefiklerin hava saldırıları sonucu büyük bir bölümünün kelimenin tam anlamıyla yerle bir edildiği Frankfurt’u yeniden dünyanın en modern ve zengin metropollerinden biri haline getiren süreçte Türkiye’den gelen işgücünün büyük katkısı oldu. Ayrımcılık, yabancı düşmanlığı ve ırkçılık gibi sorunlar Frankfurt’ta da yaşansa da ülkenin pek çok şehrine göre çok daha az. Türkiye kökenli göçmenlerin kent yaşamına entegrasyonu oldukça ileri düzeyde. Örneğin İl Genel Meclisi’nin Başkanı Türkiye kökenli bir işçi ailesinin ikinci kuşağından. Meclis üyeleri arasında da çeşitli partilerden Türkiye kökenli yerel politikacılar var. Gerçi son haberlere göre artık beraber değiller ama kısa bir süre öncesine kadar Frankfurt Büyükşehir Belediye Başkanı’nın eşi de Türkiye kökenli bir göçmen ailedendi ve kendisini her fırsatta “Türklerin eniştesi” olarak tanıtan Başkan, küçük kızıyla birlikte bir miktar Türkçe öğrenmişti. Kısacası her yıl bir film, bir tiyatro festivali düzenleyen, tüm Frankfurt’a hizmet veren tiyatrolar kuran Türklerin her geçen gün biraz daha bu kentle bütünleştiğini söyleyebiliriz.

Frankfurt Türkiye’nin gündemine en son kısa bir süre önce kent içindeki bir meydana “Eskişehir” adının verilmesiyle gelmişti. Bu adım, Türkiye’den Almanya’ya işgücü göçünün 60’ıncı yılı vesilesiyle atıldı.Frankfurt’un çok kültürlülüğünü, kentin en önemli ve eski kurumlarından EF de yaşıyor ve şu anki başkan Peter Fischer’in hayranlık veren angajmanıyla bu durum gün geçtikçe daha da zenginleşiyor. Onun önderliğindeki kulüp, adındaki “Eintracht” kavramını (Türkçeye birlik, beraberlik olarak çevrilebilir) her geçen gün biraz daha hak ediyor.

“Sporla siyasetin ayrılması” yolundaki tüm baskılara rağmen, aşırı sağa, ırkçılığa ve yabancı düşmanlığına karşı en ön saflarda yer almaya devam eden Fischer, kulübü de bu anlayışla yönetiyor.

OY VERENLER İSTENMEDİ

Birkaç yıl önce aşırı sağcı parti AfD’nin (Almanya için Alternatif) üst düzey iki yöneticisinin kulübe üyelik başvurularının reddiyle başlayan süreçteki kararlı tutumuyla da Almanya’da ezberlerin bozulmasına yol açtı.

AfD’nin parlamenter sistem içinde faaliyetlerini sürdüren, milyonlarca kişinin oyunu alan, yerel ve federal düzeylerdeki meclislerde çok sayıda vekil aracılığıyla temsil edilen bir parti olduğu gerekçesiyle karşısına çıkanlara direndi. Sadece AfD üyeleri ve yöneticilerinin değil, AfD’ye oy verenleri de istemediklerini açıkladı.

“Kulübümün 90 bin üyesinin hepsi bu b.kt.n faşistlere, bu b.kt.n AfD’ye karşı. Onların tavırları net: Burada Nazilere yer yok. Sizin bataklığınıza ihtiyacımız yok!” diyerek, bu konudaki çıtayı iyice yükseltti.

AfD’nin bunun üzerine yaptığı suç duyuruları karşısında gerilemedi ve kavgasını sürdürdü. Aşırı sağa karşı eylemlere katıldı. “Irkçılığa karşı rock” gibi on binlerce kişinin katıldığı etkinliklerde konuşmacı olarak sahneye çıkıp, kavgasını sürdürdü. Frankfurt’un komşu kenti Hanau’da göçmen kökenli gençlere yönelik katliamı protesto edenler arasında ön sıralardaydı.

Almanya Futbol Federasyonu’nun bazı yöneticilerinin bu tutumu frenleme girişimlerini savuşturdu. Bütün bunları yaparken Eintracht’ın 90 binin üzerindeki üyesinin büyük çoğunluğunu arkasına almayı da başardı. Bu tartışmaların ortasındaki genel kurulda üyelerin yüzde 99’unun oyuyla yeniden seçilmesi de bunu gösteriyor.

Bu konudaki diğer örnek de EF’nin eski onursal başkanı Rudolf Gramlich konusunda yapıldı. 1955-1970 yılları arasında EF’ye başkan olan Gramlich, 1929-1944 yılları arasında takımın başarılı oyuncularındandı, Alman Ulusal Takımında oynadı ve başkanlığı döneminde takıma hem sportif hem de idari açıdan büyük katkıları oldu. Birkaç yıl önce gerçekleştirilen araştırmalar Gramlich’in Hitler dönemini bilinçli bir Nazi olarak geçirdiği, savaşta Alman ordusunun ve Nazi partisinin ölüm makinesi olarak faaliyet gösteren, kurukafa sembollü SS birliklerinde görev yaptığı ortaya çıkardı. Fischer’in öncülüğündeki EF, klübün geçmişindeki bu lekeyi Gramlich’in “onursal başkanlığını”nı oy birliğiyle iptal ederek kısmen de olsa temizleme yoluna gitti. Fischer, geçen yıl alınan bu kararın gerekçesini alkışlar eşliğinde şöyle açıkladı:

“Bir onursal başkan, sportif açıdan ne kadar olumlu şeyler yapmış olursa olsun, ahlaki açıdan da örnek bir kişi olmalıdır.”

Fischer’ın bu çıkışları Frankfurt ve çevresinde yaşayan birçok göçmenin de dikkatini çekti elbette. Son yıllarda kulübe üye olanlar arasında pek çok göçmen yer alıyor.

Bu satırların yazarı da Fischer’den etkilenerek, ailece EF üyeleri arasına katılanlardan. Kendisi diğer taraftan da Fenerbahçe’nin taraftarı ve üyesidir. Her ikisinin de üyesi olduğu takımlarının karşılaşmasında hangi tarafı tutacağına henüz karar vermemiş olması bu durumdan kaynaklanıyor!

“İyi olan kazansın” demek en iyisi.

Not: EF’nin maskotu “Attila” adını taşıyan bir kartal. Bu da takımın çok kültürlüğünü zenginleştiren ilginç bir tesadüf…

GÜRSEL KÖKSAL – FRANKFURT

FOTO: Dirk Ingo Franke / commons.wikimedia.org

KAYNAK: www.birgun.net                                                   

Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.